Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama'nın Pazar günü Çin'deki G20 zirvesi sırasında yaptığı görüşme, aralarındaki son görüşme oldu. İki lider ilk olarak, Obama'nın başkan seçilmesinin hemen ardından görüşmüştü. Türkiye Obama'nın resmen göreve başlamasından sonra ziyaret ettiği ilk ülkelerden biri idi. Bunu takip eden dönemde, Başkan Obama ikili ilişkilerin gelecekteki seyrini tarif ederken "model ortaklık" ifadesini kullandı. O günlerden bu yana, iki ülke arasındaki ilişkilerde bölgesel gelişmelere ilişkin büyük görüş ayrılıklarından kaynaklanan ciddi sorunlar yaşandı.
Türkiye İran'ın nükleer faaliyetleri ile ilgili krizi Tahran Deklarasyonu ile çözmeye kalkışınca bu girişime anında tepki gösteren ABD, söz konusu çabayı bölgedeki ihtilafların barışçıl çözümüne yönelik bir katkı olarak görmedi. Ancak ABD bu krizi Türkiye'nin girişiminden neredeyse beş yıl sonra çözdü ve Türkiye de bunu memnuniyetle karşıladı. İlişkilerdeki bir başka ciddi krizin sebebi ise Mısır'daki askeri darbeydi. Mısır'da 2011'de gerçekleşen demokrasi devrimini iki ülke de desteklemişti. Ancak ülkede bu devrimden iki yıl sonra askeri darbe sonucu bir karşıdevrim yaşandığında, ABD ve Türkiye'nin politikaları birbirinden ciddi ölçüde farklılaştı. Türkiye Mısır'ın demokratik yollarla seçilmiş hükümetini destekleyip sokaklardaki göstericilerin katledilmesini kınarken, olaylara sessiz kalan ABD bu durumu ordunun "demokrasiyi yeniden tesis etmesi" olarak niteledi. Bir diğer büyük krizin kaynağı ise Suriye konusundaki görüş ayrılıkları idi. ABD yönetiminin muğlak tutumu nedeniyle, iki ülkenin Suriye politikalarında yaşanan kopukluk daha da derinleşti. Bütün bu anlaşmazlıkların sonucunda ikili ilişkilerde ciddi sorunlar ortaya çıktı. İki liderin Obama'nın görev süresi içindeki muhtemelen son görüşmeleri olan Çin'deki görüşmenin amacı, bu sorunları ele almaktı. Fakat bu görüşme aynı zamanda, bir sonraki ABD yönetimine Türkiye'nin Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili hassasiyetleri ve beklentileri hakkında fikir de verebilir.
İlk olarak, iki liderin ülkeleri arasındaki "özel ilişkiye" vurgu yapması önemliydi. NATO'nun ve DAİŞ'le mücadele eden koalisyonun etkili üyeleri olmak, bu "özel ilişki" açısından güçlü bağlar oluşturuyor. Bu yüzden, güvenlik ve strateji boyutu bu ilişkinin en önemli yanı olmaya devam edecek ki iki taraf da bu konuda görüş birliği içinde görünüyor. İkinci olarak, Türkiye'nin PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile ilgili hassasiyetinin ABD tarafından anlaşılması lazım. Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmeden sonra bu konuya ayrıntılı bir biçimde değinirken, terörizm konusunda çifte standart olmaması gerektiğini belirtti. Dolayısıyla, çeşitli sebeplerle bazı terör örgütlerine yönelik suni ayrımlar ve ayrıcalıklı muamele yapılması Türkiye için kabul edilemez bir şey. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca, Türkiye'nin güney sınırında bir terör koridoru oluşturulmasına izin vermeyeceğini de vurguladı. Jeopolitik açıdan hiçbir ülke böyle kabul edilemez bir duruma izin vermeyeceği gibi, Türkiye de izin vermeyecektir. Bu nedenle YPG'nin hırslarının zapt edilmesi, kontrol altına alınması ve bertaraf edilmesi gerekiyor.
Son olarak, Fetullah Gülen hakkındaki soruşturma ve Türkiye'nin iade talebi ABD yönetimi tarafından ciddiyetle ele alınmalı. Erdoğan ilgili bakanların mesele üzerinde çalışmak ve kendisinin bu konudaki kararlılığını göstermek amacıyla ABD'ye gideceğini açıkladı. Bütün bu konularla bağlantılı önemli gerçek şu ki, Türkiye iki ülke arasında güven ilişkisinin yeniden tesisinde etkili bir rol oynayacak ciddi bir adım atılmasını bekliyor.