Çin sinemasının beşinci kuşak yönetmenlerinin dünya sinema çevrelerinde ciddi yankılar uyandırdığı dönemde, aralarında Zhang Yimou'nun da olduğu tanınmış yönetmenler hem tarihsel konuları hem de Çin'deki sıradan insanların günlük hayatlarında karşılaştığı toplumsal sorunları işleyen çeşitli filmler yaptı. Bu dönemde uluslararası alanda epeyce dikkat çeken filmlerden biri de, 1992 tarihli "Qiu Ju'nun Öyküsü" idi. Film Çinli eleştirmenlerden pek övgü almasa da, Çin'in karmaşık hukuk sisteminde adalet arayan genç bir kadının öyküsü uluslararası arenada oldukça dikkat çekti ve çok sayıda ödül aldı. Filmin ana konusu, kırılan gururunu onarmak isteyen genç bir kadının, yaşadığı köyün reisinden özür beklentisiydi. Filmde Qiu Ju'nun bu özrü alma konusundaki ısrarı aslında bize, Güney Kore, Japonya ve Çin gibi Doğu Asya ülkeleri arasında son zamanlarda yeniden canlanan tartışmalara dair çok şey anlatıyor.
II. Dünya Savaşı ve özellikle de Japonya'nın bu savaş sırasındaki faaliyetleri, Doğu Asya ülkeleri arasındaki ilişkilerde istikrarsızlık yaratan en önemli etkenlerden biri olagelmiştir. Güney Kore ve Çin on yıllar boyunca, Japon hükümetinin II. Dünya Savaşı sırasında işlediği suçlar için özür dilemesi konusunda ısrar etti. Bu tartışmalar bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri ciddi biçimde etkiledi. Her ne kadar Doğu Çin Denizi'ndeki adalarla ilgili egemenlik tartışmaları ve deniz alanlarının sınırlandırılmasına dair ihtilaflar sıklıkla bu ülkeler arasındaki en önemli dış politika ve güvenlik sorunları olarak gösterilse de, tarihsel konulara dair tartışmalar Asya-Pasifik bölgesinde uluslararası ilişkilerin çok ciddi bir boyutunu oluşturdu. Savaşların yıldönümlerinde ve anma törenleri sırasında tırmanan bu çatışmalar bazen, birçok kişinin "ders kitabı savaşları" diye adlandırdığı olaylara yol açıyor. Ülkeler arasındaki özür diplomasisi, tarafların hiçbirini tatmin etmiyor. Japon hükümetinin bazı içten özürlerine rağmen ne Pekin ne de Seul memnun oldu. Ders kitaplarında kullanılan ifadeler, Japon başbakanlarının Tokyo'daki tartışmalı Yasukuni Tapınağı'na yaptığı ziyaretler ve II. Dünya Savaşı ile ilgili filmler ve romanlar, dünyanın ekonomik güç merkezlerinden biri olan bu bölgede ihtilaf kaynakları haline geldi.
Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin bu yılki anma törenlerinde verdiği mesaj birçok kişi tarafından, bu ülkeler arasındaki ilişkileri düzeltmeye yönelik yapıcı bir adım olarak görüldü. Çoğu kişi Abe'nin yaptığı açıklamayı olumlu bir adım olarak görse de, Çin'in resmi haber ajansı Şinhua'nın Japon İmparatoru Akihito'yu resmi bir özür dilemeye çağırması ikili ilişkilerde bir kez daha gerilime yol açtı. Bu olay bölgede tarihi konulara dair bir uzlaşmanın zor olduğunu gösterdi. En azından, ilişkilerdeki yumuşamanın ilk adımının II. Dünya Savaşı hakkındaki söylemlere dair bir anlaşma sayesinde gerçekleşmeyeceği belli. Ama bu durum ülkelerin özür beklemesini engellemeyecek ve özür diplomasisi bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin ana odaklarından biri olmayı sürdürecek.
Bu noktada asıl tehlike, tarihle ilişkili çatışmalara yönelik bir çözümün bu ülkelerin dış politikalarında köklü bir değişime yol açmama olasılığı. Fakat tarihi olaylara dair anlaşmazlıklar bölgedeki gerilimi ciddi ölçüde artırabilir, milliyetçi çevrelerin halktan daha büyük destek almasına yol açabilir ve ülkeler arasındaki toprak anlaşmazlıkları gibi başka bazı çatışmaların çözülmesini güçleştirebilir. Bu ülkelerin liderleri önümüzdeki aylarda ve yıllarda ilişkileri sağlamlaştırmaya ve daha büyük ekonomik avantajlar yaratmaya çalışırken, karşılaşacakları en önemli sınavlardan biri de tarihe ilişkin tartışmalar olacak. Ülkelerin milliyetçi bakış açısıyla oluşturulan tarihleri birbirlerine karşı ciddi ölçüde hoşgörüsüzlük yarattığı için, anlaşmazlıkları yönetmek zor olacak. Ama liderler ülkelerinin ekonomilerine zarar verebilecek krizlerden kaçınmak istiyorlarsa, bu krizleri önlemenin bir yolunu bulacaktır. Bu anlamda, ülkeler arasındaki özür diplomasisinin bir maliyeti olacak.