ABD, AB, Çin, Rusya, Japonya ve Hindistan'ın birbirlerini dengeleyebilecek güç ve ittifaklar içinde olmaları 21. yüzyılda küresel barış ve istikrarın en temel şartidir. Henry Kissinger " ABD ve Çin yeni bir Soğuk Savaş ortamı yaratmaktan kaçınmalıdır' dedi. Pasifik'teki güç mücadelesi hem ABD ve Çin'in hem de gelecek yüzyıldaki küresel mücadelenin istinat noktalarını ve bu noktaların çatışma merkezlerini tayin edecek. Washington, bir yandan dünyanın güç merkezi Batı'dan Doğu'ya kayarken bazı sebeblerle bunu endişe ve gerginlikle izliyor; ama aynı stratejik dönüşümün yönlendirici gücü olmak için de mücadele veriyor. Bu ise dünya genelinde geleneksel ittifak oluşumlarının geleceğine derin bir şüphe düşürüyor. Aynı durum büyük güçler arasındaki paylaşımı da revize etmeyi mecbur kılıyor.
Daha da önemlisi Çin büyüdükçe Japonya geçen hergün biraz daha endişeleniyor ve kendisini daha az güvende hissediyor, geleceğini ABD-Çin arasında garanti altına almaya çalışıyor. Bu durum Washington'ı da zor durumda bırakıyor. Çin-Japonya arasında olası bir çatışmadan şimdilik en fazla Washington çekiniyor. Başkan Obama "Gelecekte ABD'nin gücü Pasifik'te yoğunlaşacak" dedi. ABD Savunma Bakanı da "Gelecek on yılda dünya sularındaki Amerikan fırkateynlerinin en az yüzde 50'sı Pasifik'te konuşlanacak" diyerek yeni dönemin işaretlerini verdi.
1950'lerden bu yana Pasifik'te Çin ile anlaşmazlığı olan ülkeler, kademeli olarak ABD'nin güvenlik şemsiyesi altına girdiler. Bugün için Çin-K.Kore-Myanmar ittifakının karşısında ABD-Japonya-G.Kore-Avustralya-Filipinler gibi bir saflaşma var, tabii burada Hindistan ve Malezya'nın gelecekteki duruşları çok önemli olacak. Malakka Boğazı hem Çin'in enerji ithalatında hem de dünya ile olan ticaretinde çok önemli, özellikle petrol temini için ikamesi olmayan bir geçit. Çin'in ASEAN'daki en büyük ticaret ortağı Malezya ve ekonomik olarak Çin, Malezya üzerine çok ciddi yatırım yapıyor. Zira, Malakka Boğazı'nın kontrolü ABD için de çok önemli. Çin, ABD'nin bölgedeki müttefiklerini de ekonomik olarak kuşatıp orta vadede nötralize etmenin derdinde. Bunu da ekonomik ilişkilerini kullanarak, geliştirerek başarmaya çalışıyor. 11 Eylül Olayları'ndan bu yana ABD küresel bir savaş başlattı. ABD geçtiğimiz on yılı savaşlarla meşgul bir halde geçirirken Çin bütün dünya ile olan ticaretini kat kat artırdı. Çin geçtiğimiz on yılda Afrika ile olan ticaretini %1090 ve dünya ticaretini %630 artırdı.
Bütün bu karmaşık dengelerin içinde geleceğin dünyasında Hindistan çok önemli bir denge unsuru olacak. Hem Rusya'nın hem de ABD'nin Hindistan ile ciddi ilişkileri var. Bugün halihazırda Rusya, Hindistan'da 5 nükleer santral inşaa ediyor. Fakat uzun vadede Avrasya sathındaki ABD-Çin mücadelesi Rusya ve Hindistan'ın mevzilenişi ile netlik kazanacak. Her ne kadar Çin-Hindistan ilişkilerinde hala somut bir güven tesis edilememiş, geçmişte savaş (1962) dahi yaşanmışsa da bütün bunlara rağmen Hindistan iyi bir denge siyaseti izlemektedir.
ABD, Avrasya'nın merkezi olarak Afganistan'ı seçmiştir. Fakat Afganistan-Pakistan-Hindistan üçgeninde, özellikle Pakistan-Hindistan arasındaki kırılgan durumlarda ABD'nin gelecekte açık bir safi seçmesi ya da seçmek zorunda kalması ihtimali bölge politikalarında önemli değişiklikleri beraberinde getirebilecektir buna bir de Çin'in Pakistan ile olan üst düzey ilişkileri eklendiğinde durum daha da karmaşık hale gelmektedir. Bu dengeler hem ABD'nin Hindistan ile ilişkilerini hem de Hindistan'ın genel siyasetini etkileyebilecek çapta ve önemdedir. 1971 Hindistan-Pakistan Savaşı (ki ABD, Pakistan'ı desteklemiştir)'ndan bu yana Hindistan, ABD-Pakistan ilişkilerine darbe vurabilmek için birçok yola tevessül etmiş, bazı noktalarda Moskova ile yakınlaşmasını diplomatik bir koz olarak kullanmaktan dahi çekinmemiştir. Bugün gelinen noktada ABD Pakistan'ı kaybetmiş gözükmektedir. Pakistan'ın kaybedildiği noktada İran devreye girmektedir. Bugün Batı'nın ABD önderliğinde İran ile yürüttüğü müzakereler kısa vadede hedefine ulaşsa da ulaşmasa da Washington geleceğin dünyasında İran'ı ABD'nin düşmanları değil müttefikleri listesinde baş sıraya koyacaktır. Buna hep beraber emin olalım.
Hindistan, Basra Körfezi'nden Malakka Boğazı'na kadar bütün bu bölgelerdeki en büyük deniz gücü ve donanma sahibidir. "İnci Dizisi Stratejisi" ile Çin uzun vadede ABD'nin Basra Körfezi'nden Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi'ne kadar olan bütün bu sularda uluslararası enerji ve ticarete olan hakimiyetini sekteye uğratmak, Amerikan kontrolünü zayıflatmak için çalışmaktadır. Çin bu strateji doğrultusunda bütün bu bölgelerde stratejik limanlar inşaa etmektedir. Burada da Hindistan deniz gücü devreye girmektedir.Çin yalnızca ABD kontrolünü sekteye uğratmayı değil aynı zamanda Hindistan'ı da kontrol altında tutmayı amaçlamaktadır. ABD ve Çin dışında bütün bu bölgelerdeki en büyük deniz gücü Hindistan'dır. Çin'in Pakistan'ın Gwadar Limanı'na halihazırda 1 milyar dolardan fazla para harcamış olması bu aklın ürünüdür. Gwadar Ortaklığı hem ABD hem de Hindistan'ı ziyadesi ile rahatsız etmektedir. Deng Dönemi'nden bu yana Çin donanma ve deniz gücüne çok ciddi miktarda para ve yatırım yapmaktadır ama hala dünya sularında ABD Deniz Kuvvetleri'ne meydan okuyabilecek olmaktan çok uzaktır. Ne Rusya ne de Avrupa ise hicbir zaman o deniz gücüne erişmemiş, erişemeyecektir. Eğer ABD, dünya sularındaki hakimiyetini sürdürmek istiyorsa, Hindistan'i desteleyecektir. Fakat bu strateji de kendi içinde riskler barındırıyor. Rusya'yı içine almamış ciddi bir ABD-Hindistan İttifakı, Rusya'nın ABD ve Çin karşısında harici çıkarlarına hizmet edebilir. Kremlin bu durumdan istifade etmek için sonuna kadar çabalayacaktır. Eğer uzun vadede ABD Çin ile çatışmayı değil uzlaşmayı tercih ederse, süreç o noktaya gelmeden evvel Washington Rusya ve Hindistan ile olan mabeynini netleştirmelidir.
Eğer, ekonomik olarak Amerikan Gücü gerilemeye Çin ise yükselmeye devam ederse, bu ABD'nin Basra Körfezi'nden Malakka Boğazı'na kadar olan bütün bu sulardaki hakimiyetini zayıflatabilir. Olası durumda, ABD'nin tek ittifak alternatifi olarak Hindistan öne çıkar. Zira bütün bu bölgelerde Hindistan'dan daha büyük bir deniz gücü olmayacaktır. Bu ihtimal, ABD'nin Hindistan ile ilişkilerinin geleceğini tayin edecek en hayati bir kaç noktadan birisidir. Avrasya'nın geleceği adına, ABD için en korkutucu senaryo, Çin'in ekonomik avantajlarını kullanarak Rusya ve Hindistan'ı orta vadede Çin-ABD rekabetinde nötr etme ihtimalidir. Böyle olası bir ittifak ABD'den çok daha büyük bir askeri, ekonomik gücü meydana getirebilir ama hala çok uzak görünmektedir. Bu ABD'nin 1942'den bu yana izlediği geleneksel küresel stratejisi altüst edebilir. ABD o tarihten bu yana Avrasya'daki güçlerin birleşmesini engellemeyi başarmıştır. Putin'in bütün agresif tavır ve yönelimlerine rağmen bu ihtimalin tersi bugün için hala daha yüksek bir olasılık olarak görünmektedir. Eğer Rusya çözülmezse, Çin de yükselmeye devam ederse, uzun vadede ABD ve Rusya'nın yakınlaşması beklenebilir. Hindistan'ın da böyle olası bir ittifaka Rusya'dan daha teşne olduğunu şimdiden görebiliriz.
Avrasya'da ABD'ye karşı Çin, Rusya ve Hindistan'ın derin bir ittifaka gitme ihtimalinin çok zayıf görünmesinin en temel sebebi, tarafların hiçbirinin diğerine hala güven duymamasıdır. Çin'in bütün sessiz ve sabırlı ilerleyişine rağmen ne Rusya ne de Hindistan Çin'e güvenmemektedir. Şu veya bu şekilde hem Rusya hem de ABD, Orta Asya'yı ekonomik olarak Çin İstilası'na terk etmiş görünmektedirler. Putin'in en büyük korkusu Orta Asya'dan sonra Sibirya'da doğması muhtemel bir tavizdir. Koca Sibirya'da 15-20 milyon Rus, 1.3 milyar Çinli ile yan yana yaşamaktadır. Geçen hergün Çinli kaçak işçiler Sibirya'yı istila etmektedir. Her yıl 600-700 bin kaçak Çinli işçi Sibirya'ya geçmektedir. İstatistikler 15-20 yıl içerisinde Sibirya'daki Çinli nüfusun yerli Rus nüfuzu aşacağını göstermektedir. Doğal zenginlikleri, yer altı kaynakları bakir ve zengin olan Sibirya'ya enerji ve hammadeye aç olan Çin büyük bir ihtirasla bakmakta, Kremlin'in düşeceği en ufak bir zafiyeti beklemektedir.
Bu süreci tersine çevirmek için ise Putin, Avrupa ile oynadığı oyunu Çin ile oynamaya çalışmakta, Çin'e doğalgaz verip orta vadede Çin'i Rus enerjisine bağımlı hale getirmeye çalışmaktadır. Halihazırda Çin, ABD ve Rusya'dan sonra dünyanın en büyük doğalgaz tüketicisidir ki 2025-2035'de ABD'yi de geçip birinci sıraya yükseleceği hesap edilmektedir. Ama Çin Putin'in bu oyununa şimdiye kadar gelmedi. Çin'in Sudan'dan aldığı doğalgaz yanıbaşındaki Rusya'dan aldığından daha fazla. Bugün Rusya, Çin'in sadece %7-8 doğalgazını temin etmektedir. En az Putin'in Çin'e güvenmediği kadar Çin de Putin'e güvenmemektedir. Ama yolun sonunda Rusya-Çin-Hindistan arasındaki güçlü bir ittifak akim kalmaya mahkumdur. Hindistan'a ABD'nin vereceklerini ne Çin ne de Rusya'nın temin edeceği şeyler değildir. Bu oyunda, Amerika'nın en büyük avantajı Hindistan ile olan yazılım, nanoteknoloji, askeri ve savunma alanlarındaki ilişkileridir. Bu kalemlerde Hindistan için ABD'ye alternatif oluşturacak bir başka büyük güç de yoktur.
Bugün dünyanın en kalabalık demokrasisi, 2030-2040 yıllarında Çin'i de geçip dünyanın en kalabalık ülkesi olacak olan ve aynı dönemlerde dünyanın en büyük 4. ekonomisi ve en kalabalık silahlı gücü olacak olan Hindistan geleceğin dünyasında çok daha önemli küresel bir rol üstlenecektir.
bahaerbas@fas.harvard.edu