Balkanlar bugün içinde yaşadığımız kaotik küresel sürecin çok öncesinden bu yana tarihsel geçiş süreçlerinde her zaman hayati viraj noktası olageldi. Batı'nın İslam Medeniyeti ile "Osmanlı Yüzleşmesi"'nde de bu böyle oldu. Dağılmanın başladığı karanlık, buhranlı dönem Balkanlar'daki çözülme ile serfiraz etti. Fransız İhtilali'nin bağımsızlık, milliyetçilik gibi kavramları ateşlemesi de ilk Balkanlar'da yankı buldu. Osmanlı diplomasisinin en parlak yıldızları Keçecizade Fuat Paşa, Mehmet Emin Ali Paşa "Balkanlar'da tutunamayacak olan bir Osmanlı'nın dünya sahnesinden mutlak tasfiye olacağını bununsa sadece Osmanlı'yı değil bütün Avrupa'da dengeleri derinden sarsacağını" önce görenlerdendi. Ama maalesef aynı gerçeğin Klemens von Metternich çok daha önce farkına varmıştı.
1815 Viyana Kongresi'ne hâkim olan mahir diplomat Sırplar'ın bağımsızlık taleplerini bu sebeple reddetmişti. Ateşin farı ilk Viyana'yı yakabilirdi. 1848 İhtilalleri bu yüzden bastırılmalıydı. Ama İngiltere Balkanlar'ı durmaksızın kaşıyordu. Cambridge Üniversitesi'ni birincilikle bitiren, Der Saadet'teki kurnaz ve çok etkili, mahir İngiliz Sefir i Kebir'i Lord Straford Canning, ta Navarin Baskını'ndan çok önce Castlereagh'a "Balkanlar Osmanlı'nın sonu olacak ama yeni kurulacak düzenin de en önemli sinir noktalarından biri olacaktır" diyordu. Öyle de oldu. Balkanlar'dan çekilen Osmanlı kısa sürede tarih sahnesinden tasfiye edildi. Yeni düzenin kurulması ve dengelerin tekrar inşası için, tasfiye sürecinin en önemli operasyonu I. Dünya Savaşı da yine Balkanlar'da çakan bir kıvılcımla dünyayı sardı, imparatorlukları tasfiye etti ve Avrupa'nın haritasını yeniden çizdi. I. Büyük Harp'le Türkler Avrupa'dan tasfiye olmuştu ama Balkanlar'da hala büyük bir Müslüman varlığı vardı. Soğuk Savaş sürecinde de Sovyet Amerikan güçler dengesi ilk karşılaşmalarını yine Balkanlar da yaşadılar. Truman Doktrini buradan doğdu.
Balkanlar Türkiye'nin, Türkiye'nin güvenliğinin ve Batı ile olan ilişkilerinin en önemli hayat alanıdır. Bosna Hersek ve Kosova ise bu hayat sahasının merkez noktalarıdır. Bugün Bosna Hersek'te yaşananlar bir devlet meselesi olmanın ötesinde kalıcı bir sistem krizidir.
AB, 1992'de Yugoslavya'dan ayrılan Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlıklarını hemen tanıdı ama Bosna Hersek'in tanınmasına referandum şartı koştu. Ayrıca Bosna Hersek'in içinde bir de ikinci bir Sırp Cumhuriyeti doğdu. Nüfusun %30'unu teşkil eden Sırplara Sırbistan'ın dışında bir de Bosna Hersek topraklarının % 49'unu içeren Sırp Cumhuriyeti verildi. Neden Dayton Planı, herkese müstakil devlet temin ederken, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya doğarken, Bosna Hersek herkesin paylaşacağı, her kafadan bir sesin her zaman yükseleceği ortak bir yapı olarak doğdu? Türkiye'nin Konya ilini bir vali idare eder. Konya Ovası kadar olan Bosna Hersek'i 10-14 başbakan, 170-180 bakan, 760 milletvekili temsil eder! Bu nasıl bir nizam? 15 haneli bir köyü dahi idare eden 3 kişi karşınıza çıkabilir Bosna Hersek'te. Dayton Barışı dedikleri budur! 2010-2011'de Futbol Federasyonu'nu da 3 başkan idare etmeye kalkınca UEFA Bosna Hersek'i uyardı. Tabii Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar tek bir başkan da anlaşamayınca UEFA karar aldı ve Bosna Hersek uluslararası bütün maç ve müsabakalardan men edildi.
Bosna Hersek 1993'de Amerika'nın müdahalesiyle kuruldu ama hiçbir zaman sağlam bir temele oturmadı, oturtulmadı. Avrupa'daki büyük güçlerin ise ta 93 Harbi'nden bu yana Balkanlar ile ilgili stratejileri hiç değişmedi. Almanya Hırvatları, İngiltere, Fransa ve Rusya Sırpları daim desteklediler. Kosova ile ilgili tutumları da aynıdır. Hırvatistan AB üyesi oldu, Sırbistan o yolda ilerliyor, Bosna Hersek ise tamamen yine devre dışıdır. Bosna Hersek'in ve Balkanlar'daki Müslüman halkların kaderinden tarih huzurunda ilk ve en büyük sorumlu Türkiye'dir. Yaşanan gelişmeler Amerikan küresel stratejisinde Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya'nın Washington açısından Soğuk Savaş bittiğinde arz ettiği kadar önem arz etmediği izlenimi vermektedir. ABD, Polonya hariç Doğu Avrupa'yı gözden çıkarmışa benzemektedir. Eğer Balkanlar'ın kaderi de Rusya ve Almanya'ya terk edilirse bu Yugoslavya'nın yeniden dirilişi demek olacaktır. Hırvatistan, Almanya'nın sayesinde bunun dışında kalabilecektir. Bosna Hersek ve Kosova NATO'ya girebilirlerse ancak o takdirde AB yolu açılır.
Türkiye'nin üzerindeki en büyük sorumluluk Bosna Hersek'in NATO üyeliği için NATO'nun en büyük silahlı kuvvetlerinden biri olarak gece gündüz çalışmasıdır. Bu, tarihin bu kavşağında sadece Türkiye'ye yüklediği bir sorumluluktur. Zira kaçınılamazdır. Batı'ya, giriş kapısı Balkanlar'da sulh ve selameti adilce tesis edememiş bir AB'nin küresel bir proje olabilmesinin imkânsız olduğunu ilk anlatması gereken de yine Türkiye'dir.
Bugün Bosna Hersek sadece tarihten devraldığı mirasın bakiyesini yaşamıyor, bunun üzerine bir de Dayton'un diyetini ödüyor. Büyük mütebahhir David Fromkin, Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden tasfiyesi ve Modern Ortadoğu'nun İngiltere-Fransa anlaşması ile kurulmasını "Barışa Son Veren Barış" diye yazdı. Ortadoğu'da hiç bir zaman idare edilemeyecek bir Lübnan yaratanlar Balkanlar'da da bir Bosna Hersek yaratmışlardır. Dayton yüzyılın sonunda imzalanan ikinci bir "önce savaşa sonra barışa son veren barıştır."
bahaerbas@fas.harvard.edu