Son günlerde Rusya ve Ortadoğu ülkeleri arasında, özelde Rusya-Suriye ve Irak üçgeninde oldukça hızlı gelişmeler yaşandı. Gelinen noktada Rusya'nın daha fazla müdahil olduğu, hesap edildiği bir Ortadoğu'nun evrildiği görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Moskova'yı ziyaret eden Irak Başbakanı Maliki, ziyareti esnasında Türkiye'ye ağır ithamlarda bulundu. Aslında bölge açısından daha da önemlisi Irak ile Rusya arasında 4.2 milyar dolarlık silah anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Rusya, önümüzdeki dönemde Irak Merkezi Hükümeti'ne, daha önce Suriye'ye de temin ettiği gibi, 2 milyar dolar değerinde, NATO literatüründe "Havoc" da denilen, 30 adet Mi-28 taarruz helikopterleri ve 2.2 milyar dolar değerinde 42 adet uçaksavar ve füze savunma sistemi Pantsir-S1 temin edecek. Ayrıca Rusya ve Irak arasında MİG-29 savaş uçakları ve tanklar için de müzakerelerin devam ettiği belirtildi. Rusya Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, silah anlaşması ile ilgili olarak Bağdat ve Moskova nisan ayından bu yana görüşmeler içindeymiş. Irak Savunma Bakanı Sadun Düleymi'nin Nisan, Temmuz ve Ağustos aylarında konu ile ilgili Moskova'ya ziyaretlerde bulunduğu da bildirildi. Öte yandan diğer iki önemli olayın da aynı gün gerçekleşmiş olması bölge kamuoyunda fazlası ile manidar bulundu. Moskova'dan Suriye'ye gitmekte olan yolcu uçağının Türkiye'de indirilip arandığı gün Rusya Devlet Başkanı Putin'in Türkiye ziyaretini de ertelediğini öğrendik.
Rusya, ABD ve müttefiklerini Suriye'deki isyancılara silah temin edip bölgeyi kaosa sürüklemekle suçluyordu. İndirilen uçaktan harp malzemeleri çıktığının Türk yetkililerce beyanından sonra bir yerde bu konudaki stratejik mevzisini de kaybetmiş oldu Moskova. Hadiseyi Washington ve/veya müttefikleri acısından avantaja dönüştüren, Moskova'nın ABD ve müttefiklerinin Suriye'deki iç şavaşı kışkırttıkları, Rusya'nın ise Esed iktidarına geçmişte yapılmış anlaşmaların gereği olan silah ve mühimmat dışında hiçbir askeri ve lojistik destek sağlamadığı iddiasını yıkmış olması oldu. Fakat geçtiğimiz hafta bu hadiseler Moskova-Ankara-Şam arasında cereyan ederken, The New York Times and The Guardian gibi önemli gazetelerde Katar ve Suudi Arabistan'ın, ABD'nin de baskısı sonucu Suriyeli muhaliflere verdikleri lojistik ve silah desteğini kestikleri öne sürüldü. 15 Ekim tarihli The New York Times'da ise ABD ve/veya müttefiklerinin Suriyeli muhaliflere temin ettikleri silah, lojistik ve mühimmatın ABD'nin hiç istemediği 'aşırı radikal grupların' eline geçtiği, ABD'li resmi yetkililerin bu durumdan şikâyetçi oldukları iddia edildi.
Suriye üzerindeki küresel oyun, hem Suriye hem de Türkiye sınırlarını aşıyor. Böyle olunca da oyunun içinde birçok piyon beklendik veya beklenmedik haliyle devreye girebiliyor. Önceki gün ajanslara yansıyan "Irak Başbakanı Maliki, PKK ile Suriye pazarlığı mı yaptı?" ya da "Maliki, PKK'yı Türkiye'ye karşı destekleyecek" gibi ifadeler de tam bu noktada temerküz ediyor. Sorunu, Türkiye açısından daha da zora sokan, Rusya ile ABD arasında Suriye üzerinde kopan gürültünün derin kodlarının ta Doğu Avrupa'daki füze kalkanı meselesinden Gürcistan ve Kafkasların geleceğini, Hazar ve Orta Asya'daki enerji paylaşım ve kontrolünden Pasifik'e kadar koca bir bölgedeki büyük oyunun yansımalarını üzerinde taşıyor olması. Davutoğlu'nun "Bizi aşan durumlar söz konusu' sözü de burada devreye giriyor. Öte yandan Türkiye için Suriye'yi vazgeçilemez kılan ile Rusya ve dahi Irak-İran açısından vazgeçilmez kılanlarının birbirine taban tabana zıt olmaları hadisenin insanlık adına başka vahim bir yönü.
Suriye'de iç savaş sürüyor. Türkiye ile Rusya arasında düşük profilli bir kriz yaşanıyor. Irak, ABD ile değil Rusya ile önemli ve büyük savunma anlaşmaları imzalıyor, aynı Irak Türkiye'ye karşı sertleşen-tehditkâr bir tutum sergileyerek Suriye-İran cephesine kayıyor. İran'da 1979 devrimini yapan orta sınıf o günden bu yana ilk defa başkaldırıyor. Batılı ve daha da önemlisi özellikle Lübnan merkezli birçok haber kaynağı Suriye'deki iç savaş için Hizbullah ve SAVAK'ın Esed güçleri ile beraber Suriye'nin Sünni bölgelerinde katliam yaptıklarını ileri sürüyor. Bu hafta The Economist'teki Ürdün ile ilgili makalede (Jordan and its king-As beleaguered as ever) savaş tam tamlarının Ürdün'de de çalmaya başladığı söyleniyor... Bütün bunların ortasında da bir taraftan Şii-Sünni saflaşmasına itilmek istenen bölge diğer yandan da Türkiye ve Rusya duruyor.
Irak'ın Rusya ile ilişkilerini farklı bir boyuta taşımak isteğinin arkasında yatan en önemli etkenler şüphesiz İran etkisi, Washington'ın Irak'ın geleceği ve bütünlüğü ile ilgili niyetlerinin Bağdat'taki izdüşümleri, Türkiye'nin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile olan iyi ilişkileri ve bu konuda ABD-Türkiye-Kuzey Irak arasında kapı arkasında konuşulanlar... Ama bu durum, tabloda karşımıza çıkan bütünlüğü değiştirmiyor. Karşımıza, İran-Irak-Suriye yani Türkiye'nin Ortadoğu'daki bütün komşuları-ve Rusya çemberi çıkıyor. Yani Türkiye'nin Ortadoğu'ya bakan yüzünü bir yerde Rusya çevrelemiş oluyor ama Türkiye'nin başından bu yana uzak durmak istediği Sünni-Şii gerginliği ana temasında böyle bir ahenk görülüyor. Suriye ve Irak'ta Nusayri ve Şiiler iktidarda, öte yandan İran zaten bizatihi Şiiliğin dünyadaki merkezi olarak görüyor ve tanımlıyor kendisini. Türkiye böyle olası bir Şii-Sünni çatışmasının asırlar ötesine varabilecek tehlikelerine dem vurdukça Türkiye'nin Ortadoğulu komşuları bunu dolaylı avantaj olarak kendi namlarına kullanıyorlar ve bunu yaparken de geleneksel olarak Sünnilere yakın ABD ve Şiilere yakın Rusya hesabı işletiliyor. Aslında bu paranın arka yüzü: Petrole ve denetimine hâkim olan ABD ile doğalgaz ve enerji hatlarına hâkim olmak için savaşan Rusya düellosu oluyor. Resim bu kadar büyünce düğüm de ister istemez Suriye'nin boğazında olunca, bazı kesimlerin iddia ettiği gibi "Rusya için Suriye, Türkiye'den daha önemli imiş" sözü boşa çıkıyor. Çünkü ne Suriye tek başına Suriye, ne de mesele Rusya'nın İran-Irak ile ilişkilerinden ya da Ortadoğu'daki varlığı ve bunun küresel geleceğine etkilerinden azade. Rusya en azından önümüzdeki 10-20 yıllık süreçte, Ortadoğu yeniden şekillenirken Şiilerin hamiliği rolünü oynamayı isteyecektir. Maalesef birçok iç/dış mihrak gibi Rusya da olası bir Şii-Sünni çatışmasını kendi emperyal çıkarları için kullanmayı isteyecek, bunun için de bugün Suriye yarın Irak veya İran'a yasal/gayri yasal birçok desteği sağlayabilecektir. Rusya, Suriye meselesi ile beraber 1991'de SSCB dağıldıktan bu yana, uluslararası sahnede en büyük gövde gösterisini yaptı, yapıyor.
Bundan sonraki süreç Suriye'nin bölünmesini beraberinde dahi getirse, Rusya Suriye üzerinde askeri haklarını, Akdeniz'deki askeri deniz üssü de dâhil, korumak için son ana kadar çalışacaktır. Bir yandan tek başına Suriye'ye müdahil olmanın ağır bedellerinden çekinen Türkiye diğer tarafta küresel olarak farklı bir stratejik konseptte ilerlemek isteyen NATO-Rusya ilişkileri bütün tarafları olaylara teenni ile yaklaşmaya itiyor. Zira bugünkü tabloda bölgede cari etkinliği olup da Türkiye ile iyi ilişkilere sahip tek grup olarak Kürtler görünüyor. PKK'nın İran ve Suriye tarafından kullanıldığı böyle bir ortamda tabii olarak iç ve dış birçok odak Türkiye'nin Kürtler ile olan ittifakının geleceğini gölgelemeyi umuyor ve hesaplıyor. Bunun önce Türkiye'nin iç barışına sonra etrafı ile olan ilişkilerine katacağı olası muazzam artı değer ister istemez birçok başkentte uyku kaçırıyor ve bu kritik eşik, Türkiye'yi bir yandan Esed ile uğraşırken diğer yandan da ilk önce iç meselesine vaziyet etmek durumuna sürüklüyor.
baha_erbas@hotmail.com