İsrail'in Beka Stratejisi demek aslında temelde Ortadoğu'nun İsrail merkezinde değil kendi içinde İsrail'den ziyade ve İsrail'in ötesinde bir kaos ortamı yaşamasının temini demektir.
İsrail kurulduğu 1948'den bu yana kademeli olarak kendi bekasının temini için, ilk önce İsrail-Arap ihtilafını İsrail-Filistin ihtilafına, daha sonra İsrail-Filistin ihtilafını da İsrail-Hamas ihtilafına kadar minimize edebilmiştir. Bu, İsrail'in kurulduğu günden bu yana elde ettiği en büyük 2 stratejik hayati kozdan birisidir. İsrail'in Beka Stratejisi'nin Ortadoğu sathındaki yansımasının ne olduğu "Neden 1949-1967-1973'te Arap Devletleri ve İsrail arasında 3 defa savaş yaşanmışken o zaman İsrail ile savaşan devletlerin bugün yanı başlarında Filistin'de yaşanan insanlık dramına ve İsrail'in yaptıklarına bigâne kaldıklarında" aranmalıdır. İsrail'in Beka Strateji'nin büyük ayağı, Ortadoğu'nun daimi bir kaos içerisinde kalması, fakat İsrail'in istediği yere kadar bu kaostan İsrail'in azade olmasıdır. İsrail'in etrafındaki komşularının ve diğer büyük Ortadoğu ülkelerinin kendi içlerine kapanmasında, dış dünya ile ilişkilerinin mümkün mertebe mahdut kalmasında, kendi içlerindeki gerilimden başlarını kaldırıp da Filistin'e Doğu Akdeniz'e, Kızıldeniz'e filan bakamayacak kadar meşgul ve bitap olmalarında "İsrail'in ben idraki" açısından ali faydalar vardır.
Belki her biri farklı neden ve sebeplerle yola çıkıyor olabilse de Türkiye ile İran arasında ya da İran ile Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri arasında çatışma isteyenlerin aslında varacakları son durak İsrail'in de varmak istediği menzildir. Bölgenin Türkiye-İran ya da İran-Suudi Arabistan merkezinde çökmesinin İsrail'in ben idraki açısından ali faydaları vardır. Mesela Türkiye ile İran arasında bir savaş çıktığını düşünsenize! Bu savaştan ne Türkiye'nin ne de İran'ın çizgileri kesin kazanımlar elde etmelerine her şeyden evvel coğrafya müsaade etmez. Dolayısıyla son tahlilde Türkiye ile İran arasındaki bir harpte savaşanlardan herhangi birinin kazanacağı bir son yoktur. Ama İsrail'in vardır! Bölgenin en büyük 2 ekonomisi birbiriyle çarpışırsa bölge ekonomisi bu iki büyük merkez üzerinden çökecektir; bunun Suriye, Irak ya da Körfez Ülkeleri'ne ve dahi Orta Asya Türk Devletleri'ne dolaylı-direkt çok büyük zararları olacaktır ve bütün bu aktörleri İsrail'den farklı kılan; o gün bu güçlerden hiçbirinin bu akıntıya karşı durabilecek kadar hem askeri ve ekonomik hem de siyasi olarak uluslararası güçlerinin olmamalarıdır. Oysa ki İsrail o gün böyle bir sorunla yüzleşmeyecek aksine bu sorunlar üzerinden nemalanacak, girebildiği yere kadar girecek, stratejik kozlar elde edecektir. Son tahlilde İsrail, tarafı olmadığı bir savaşın galibi olabilecektir. Aslında İsrail'e "Daha büyük bir Türkiye, İsrail'e gerçekten zarar mı verir" diye bir soru sorsanız eğer aldığınız cevap dürüst bir yaklaşım içeriyorsa bu aynı zamanda İsrail'in ben idrakinin gayri-meşru ve kirli yüzünü de ortaya koyar. İsrail'in kendi meşruiyetinin veçhesini gayri meşru olan bir siyasetle buluyor olması onun hem varlığının hem de bekasının teatidir.
İsrail'in meşruiyetini, meşruiyetsizlik ve kanunsuzluk sırtına yüklemiş olması onun tek başına bölgesel güvenlik blokajını kıramamış bir ülke olması ile açıklanamaz. İsrail'in bölgesel güvenlik blokajını aşamayan bir coğrafyada yer alması, Türkiye ile ilişkileri bozulduğunda Ege'de On iki Ada'da ya da Doğu Akdeniz'de hala statüsü tartışmalı sularda kirli işler çevirmesini açıklamaz veya haklı da kılmaz. Bunlara diplomasinin kuralları, büyük oyunda havuç-sopa taktiği filan da denemez. Bunlar sadece İsrail'in meşruiyet tanımayan hayat damarlarıdır.
baha.erbas@usasabah.com