2 Eylül Cuma günü, AB Ülkeleri, Suriye'de süren olaylar karşısında Beşşar Esed Yönetimi'nin olayları kanlı bir şekilde bastırmaya çalışmasını ve operasyonlara devam etmesini sebep göstererek, Suriye'den petrol ithalatının bütün AB Ülkelerine yasaklanması konusunda uzlaştı.
Petrol, Suriye'nin dış ticaret gelirlerinin yaklaşık % 30' unu teşkil ediyor ve daha da önemlisi Şam, ihraç ettiği petrolün hemen hemen % 100'üne yakınını AB Ülkelerine satıyordu. Zaten birçok diplomatik kaynak, Washington'ın uzunca bir süredir Batı başkentlerinde Suriye'ye karşı bir ambargo başlatabilmek için yoğun lobi faaliyetleri içerisinde olduğunu bildiriyordu. İlk aşamada Suriye'ye çeşitli yaptırım ve ambargolar dayatılması, Suriye'nin Batı'daki finansal varlıklarının dondurulması gibi enstrümanlar üzerinde çalışılıyordu.
AB'nin bu kararının ardından, önceki gün Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, "Suriye'ye yaptırımlara karşı olduklarını, bu yaptırımların hiçbir müspet sonuç vermeyeceğini" açıklayarak Rusya'nın Suriye Meselesi'ndeki duruşunda bir değişiklik olmadığını göstermiş bulunuyor. Zaten BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı bulunan Rusya, ABD ve İngiltere'nin önderliğinde BM gündemine gelen "Suriye'nin yurtdışındaki mal varlıklarının dondurulması ve Şam yönetimine karşı silah ambargosu uygulanması" ile ilgili tasarıya da karşı çıkıyor.
Bu doğrultuda, 27 Nisan 2011'de Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde ABD ve NATO'lu müttefikleri Suriye'ye karşı 1973 sayılı kararname ile eylem kararı çıkartmak istedi. Fakat bu plan Çin ve Rusya'nın vetosuna takıldı. Suriye Meselesi'nde uluslararası toplum, hem Suriye'nin hassas konumu ve zaten komşuları arasındaki dengenin tehlikeli limitlerde seyrediyor olması, ABD açısından Afganistan, Irak ve Libya'daki güvenlik meseleleri hem de Rusya ve Çin'in BM'deki vetosu sebebiyle, Libya konusunda olduğu kadar hızlı davranamıyor.
Suriye'nin hem İsrail-Hizbullah mücadelesindeki pozisyonu hem de İran'ın İsrail karşısında hem Lübnan hem de Suriye üzerindeki gücü ve hepsinden daha farklı niyette olarak Türkiye'nin konu ile ilgili tutumu, meselenin karmaşıklığının sadece bölgesel boyutlarını göstermesi bakımından kâfidir. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi Suriye'nin hassas komşularla çevrili bulunduğuna işaret ederek "Suriye yönetim sisteminde bir boşluk oluşursa bunun daha önce eşi görülmedik sonuçları olur" dedi.
Rusya'nın Ortadoğu'daki tek gerçek müttefiki
Rusya'nın Batı'ya karşı Suriye Meselesi'ndeki muhalefeti Esed Yönetimi kanlı eylemlere başladığından bu yana sürüp gidiyor. Kaldı ki mevcut şartlar içerisinde Rusya, Çin'den de daha fazla olarak son ana kadar Suriye'yi müdafaa edecektir. Bugün, Suriye, Rusya'nın Ortadoğu'daki tek gerçek müttefiki konumundadır ve belki daha da önemlisi Rusya'nın kendi sınırları ötesinde dünyadaki 2 askeri deniz-üssünden biri Suriye-Tartus'tadır. Moskova, Suriye'ye karşı olası bir NATO Operasyonu'na da kesinlikle karşı olduğunu belirtiyor. Haziran ayı sonunda, NATO Genel Sekreteri Rasmussen "NATO'nun Suriye'ye olası bir operasyonunun bugünkü şartlarda mümkün olmadığını" açıklamasına rağmen belli ki kapalı kapılar arkasında pazarlıklar hala sürüyor ve Şam'a karşı birçok seçenek masada.
Rasmussen'in açıklamasına rağmen geçtiğimiz günlerde Rusya'nın NATO Büyükelçisi Dmitri Rogozin Moskova'da yayınlanan İzvestiya gazetesine verdiği demeçte, NATO'nun Suriye'ye operasyon hazırlığında olduğunu ifade etti. NATO'nun bu girişiminin esas amacının İran'ı çevrelemek olduğunu belirten Rogozin, Suriye'den sonra hedefin Yemen ve nihai olarak da İran olduğunu belirtti. Fakat aynı günlerde Suriye konusu ile ilgili açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Rasmussen "Libya'da BM'nin himayesinde bir operasyon yaptıklarını, bölge ülkelerinden de destek aldıklarını fakat mevcut şartlarda bu iki koşulun Suriye'de oluşmadığını" ifade etti.
Suriye'de, Libya'da olduğu gibi petrol kaynağı yok
Trablus düştü. Henüz zafer için çok erken olsa da yolun sonunda Kaddafi gitti. ABD, İngiltere ve Fransa öncülüğünde 17 Mart'ta başlayan askeri müdahaleden bu yana Libya'da dış dünyaya yansıyan ve yansımayan birçok kanlı olaylar mutlaka gerçekleşti; fakat sonunda Kaddafi arkasında kan bırakarak çekildi. Şüphesiz Libya'da muhalif güçlerinin başkenti 5 ay gibi bir sürede ele geçirmelerinde NATO'nun büyük katkısı oldu. Geçtiğimiz 5-6 aya bakıldığı vakit şunu söylemek abartı sayılmayacaktır. Eğer NATO desteği olmasa idi muhalifler bugün Trablus'a girememiş ya da Kaddafi ve ordusu bu savaşı 5 ayda kaybetmemiş olurdu. Ama şu da bir gerçek ki; NATO Operasyonları ile limanlar, tesisler, alt yapı, yüzlerce milyar dolar yerle bir edildi. Bütün bunları kurulacak, yeni Libya'nın ya da Fransız, İngiliz ve Amerikan firmalarının tekrar inşa etmesi belki on yıllar alacak. Tabii bu arada şunu da unutmamak lazım ki doğalgaz ve petrol zengini Libya'ya müdahalenin Batı Dünyası için ekonomik bir geri-dönüşümü olacak!
Nitekim Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil yaptığı açıklamada, "Libya'nin inşasında, önceliği Kaddafi karşısında kendilerine yardım eden ülkelere tanıyacaklarını" açıkladı. Dolayısıyla Batı için petrol ve doğalgaz zengini bir Libya var ama aynı ekonomik geri-dönüşümün Suriye'de gerçekleşmesi pek mümkün değil...
Suriye'de yaşanan olayların endişe verici boyutlara ulaştığı bir gerçek. Nitekim geçtiğimiz günlerde AA'ya konuşan Cumhurbaşkanı Gül, "Suriye'ye güvenimiz kalmadı" dedi. Zira Esad Yönetimi, Dera'da başlayan olayların farklı bölgelere de sıçramasını bir yerde kendi açısından ölüm kalım meselesi olarak gördüğü için içerde ve dışarıdaki bütün tepkilere rağmen şiddeti tercih etti, ediyor.
Suriye'nin askeri gücü daha kuvvetli
Acaba Libya'dan sonra NATO'nun Suriye'de olası bir operasyonu mümkün mü?
NATO askeri uzmanları Libya'dan farklı olarak Suriye Ordusu'nun sahip olduğu, Rus yapımı MİG 26, MİG 23, MİG 23BN, Su 24 MK tipi savaş uçaklarının tehdit potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor.
Fakat gerek operasyonel olarak gerek konvansiyonel olarak NATO'nun Suriye'ye askeri bir operasyon kapasitesi, Libya'da AB Ülkeleri'nin gösterdiği iptidailiğe rağmen mevcut. Fakat bu mevcudiyet ve irade olası bir Suriye Operasyonu'nun askeri yönünden çok politik ve stratejik bağlamı ile ilgili görünüyor. Uluslararası güvenlik ve askeri kapasite açısındansa işler eskisi gibi değil! Zira Washington, Soğuk Savaş'ın en sert zamanlarında, NATO'yu kendi politik manevraları için çok daha kolay kullanıp, yönlendirebilirken dahi NATO askeri harcamalarının %50-55'ini karşılıyordu. Bugün daha çok ve çeşitli dengeler içerisinde NATO geçmişe nazaran daha dağınık fakat ABD, NATO'nun harcamalarının hemen hemen %65'ini tek başına karşılıyor. AB ile rahatsızlık da burada başlıyor.
AB savaş giderlerini ABD'nin üzerine yıkıyor
Bugün Afganistan'da ABD'nin 100 bin askeri var, ABD dışındaki diğer NATO üyelerinin toplam asker sayısı ABD'ninkinin yarısını dahi bulmuyor. Üstelik 28 NATO Ülkesinin yarısı Afganistan'da asker bulundurmazken NATO üyesi olmayan 30 ülkenin Afganistan'da askeri bulunuyor... AB Ülkeleri ise, ne masraf ne de külfete girmek istemiyor. Zira Afganistan'da 9 yılda 700 milyar dolar harcanmış! Dünya Bankası, Afganistan'da savaş başladığından bu yana 60 milyar dolara yakın yardım aktarıldığını ifade ederken, UNDP Raporları, Afganistan'ın bugün Taliban Dönemi'nden daha kötü durumda olduğunu ifade ediyor...
baha.erbas@usasabah.com