Birçok yorumcu tarafından APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği), ABD'nin bazı Asya ülkeleriyle müzakere ettiği, Çin'in ve Rusya'nın olmadığı serbest ticaret bölgesi TPP'ye (Trans Pasifik Ortaklığı) rakip olarak görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Çin'in başını çektiği APEC üyesi 21 ülke söz konusu serbest ticaret bölgesinin oluşturulması için özel bir çalışma grubu oluşturdu. İki yıl boyunca projeyi hayata geçirmek amacıyla ekipler çalışacak. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, APEC üyelerinin planlarına destek vermesinin tarihi bir adım olduğunu söyledi.
Batı medyası Pekin'de gerçekleşen kritik APEC zirvesi boyunca dünya gündemini komik ve suni bir battaniye kriziyle meşgul etse de, resmin arka planında önemli adımlar atıldı. Özellikle katılımcı 21 üye ülkenin Serbest Ticaret Bölgesi konusundaki güçlü mutabakatı, Çin-Rusya arasında anlaşılan Batı Sibirya'daki Altay boru hattı üzerinden taşınacak olan ikinci büyük gaz alımı konusu, Çin'in APEC'in ekonomik etkinliğini artırmak için Asya Altyapı ve Yatırım Bankası'nın daha fazla rol alacağını ifade etmesi ekonomi piyasalarının gündemini ciddi anlamda etkiledi.
TPP ise ABD'nin yeni Asya stratejisinin en önemli parçası olarak görülüyor. TPP şimdilik 12 ülkeyi kapsıyor. Müzakerelerin tamamlanmasıyla 650 milyon kişinin olduğu tek bir pazar ortaya çıkacak. Bu yeni ortaklıkta kişi başına düşen milli gelir de 31 bin dolar civarında olacak. TPP'ye üye ülkeler arasında hizmet ve mal serbest bir şekilde gezebilecek ve belli bir süre sonra vergilerin tamamen kaldırılması hedefleniyor. Küresel GSYİH'nin yaklaşık %40'ı ve bütün dünya ticaretinin üçte birine sahip olması öngörülüyor.
Her ne kadar iki ülke de, APEC ve TPP'nin temel hedefinin birbirlerinin ekonomik ve siyasi nüfuzunu sınırlamak olduğu yönündeki iddiaları reddetse de, ortada dünyanın ekonomik ve siyasi olarak en büyük iki ülkesinin başını çektiği iki büyük farklı proje var.
Türkiye yakın dönemde adımını attığı ve atacağı geniş kapsamlı dönüşüm politika kararlarıyla, yeni ekonomik ortaklık arayışlarına ve savaşlarına girmeye ne kadar hazır? Ayrıca bölgesinde edindiği yükselen yeni statüsüyle bu ekonomik mücadelenin içerisinde kendini nasıl konumlandıracak?
İnsanın aklına yeni ticari dengeler bağlamında Türkiye'nin konumu ile ilgili daha birçok soru geliyor. Netice ise tüm bu soruların cevaplarına bağlı yakın gelecekte belli olacak. Ama esas soru, AB'nin bu global resimde Almanya merkezli tek boyutlu bir bakış açısıyla bölgedeki ve dünyadaki gelişmelere bu kadar uzak bir stratejiyle hangi istikamete doğru yol alacağıdır?
Umarız birileri Türkiye'nin bölgesi ve dünya için ne ifade ettiğinin farkına vardığında artık çok geç olmaz. Nitekim kaybeden kesinlikle Türkiye olmayacaktır.
Not: İsrail özelinde son dönemde yaşananlar bölge ve dünya için artık çığırından çıktı. Sadece Türkiye ve bölge için değil artık bu yaşananların Avrupa ve ABD siyaseti içinde savunulur ve açıklanabilir bir tarafı kalmadı. Burada İsrail'in siyasetindeki aklıselim politikacılara ve yurtdışındaki diyasporasına çok fazla iş düşüyor. Yoksa geçtiğimiz mayıs sonunda tam neticeye ulaşacakken birilerinin bilerek veya bilmeyerek kritik yanlışları vesilesiyle büyük bir siyasi başarısızlıkla sonuçlanan benzer bir ağır yükü, artık İsrail toplumunun taşıyabileceğini düşünmüyoruz.