Merkez Bankası, aylardır bankalarımızın yaptığı kulis sonrası nihayetinde mevduat zorunlu karşılıklarına faiz ödemeyi kabul etti. Bunu da bir kısım yorumcular piyasalar için gayet olumlu bir hareket olarak yorumladı.
Hangi yorumcuların hangi pencereden bakarak olumlu dedikleri konusunu burada tartışmayacağız.
Yalnız meselenin bizim açımızdan bakıldığında farklı boyutları var.
Öncelikle bu düzenlemeyle MB tahmini olarak bankalara yılda 1-3 milyar TL arası bir ödeme yapacak. Yıllık toplam kârı 25-30 milyar TL'yi bulan bir sektör için böyle bir düzenlemeyle ek bir gelir kalemi oluşturmak oldukça düşündürücü... Peki yapılacak bu ödeme kimin cebinden çıkacak? Cevabını tabii ki biliyorsunuz.
Bir diğer nokta ise bankaların mevduat yarışına bağlı mevduat faizlerinin yükseleceği konusudur. Bunun da beraberinde farklı zincirleme sıkıntıları meydana getireceği aşikâr... Nitekim bu artış maliyetlerin ve piyasa faizlerinin yükselmesine de sebebiyet verecek.
Ayrıca bu uygulamadan Katılım Bankaları malum işleyiş sistemleri nedeniyle yararlanamayacak, yani sadece sektörün bir kesimine hitap eden bir karar bu. Bu yönüyle de adil bir karar değil.
Bu arada kuruluş ve işleyiş amacı öncelikli kamu ve toplum menfaati olan kamu bankalarının bazılarının bu süreçte ne kadar bu çizgide, ne kadar kendi bilanço kârlılıkları özelinde kulis yaptıkları konusu da dikkate değer bir başka noktadır.
Açık olan şudur ki MB gayet tartışmalı bir karara daha imza attı. Son dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik tüm gelişmeler tek bir amaca hizmet ediyor. Bilerek veya bilmeyerek farklı kesimler bu resmin parçası durumundalar. İnsan tabii üzülmeden edemiyor. Nitekim eylem ve söylem arasında tutarlılık derecelerinin daha net gözlemlenebildiği bir dönemdeyiz.
Sonuçta bu gelişmeler en fazla ülkenin mutlak hedefine ulaşmasını birkaç yıl geciktirir. Ama eninde sonunda Türkiye doğru olan istikametinde bu hedefe ulaşır.
Not: Orta Vadeli Program'da Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun 2017'de GSYH'ye oranla yüzde 28.5'e düşürülmesi hedefleniyor. Görünen bu yıl yüzde 33-34 civarında gerçekleşecek. AB kriterinin %60, mevcut AB ortalamasının da %80'lerde olduğu gerçeği ışığında Türkiye gayet başarılı bir performans sergiliyor. Ancak tartışmasız daha hayati bir gerçek var ki, bu büyüme hedefleriyle, borç stokunun bu hızla azaltılması kesinlikle uyuşmuyor. Birinden vazgeçilmesi zorunluluğundan hareketle, artık hükümet hangisinden feragat etmesi gerektiğine karar vermek durumundadır. Aksi halde bunun ağır bedeliyle karşı karşıya kalabilirler.