Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MEKTEBİN ALAYLISI BERAT ALBAYRAK

Özelleştirme stratejisi

Türkiye, son 12 yılda önemli ve stratejik özelleştirmelere imza attı. Gerek zamanlaması, gerekse değerlemesi noktasında doğru bir yol izledi. Ve bunların birçoğunda gayet başarılı oldu. Bu konuda belki son dönemin dünyada en başarılı ülkesi oldu.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan özelleştirme paketine bakınca, durumun biraz daha farklı ele alınması gerektiğini düşündük. Günümüz itibariyle Türkiye ekonomisinin sağlam ve güçlü bir finansal pozisyonu var. Ancak mali politikalara bağlı motivasyonu tam anlaşılamayan bazı orta vadeli plan hedeflerini bahane ederek yeni özelleştirme paketini hızlı bir takvim içinde aceleyle neticelendirme isteğini tam olarak anlayabilmiş değiliz.
Nitekim ortada ne kamu maliyesi alarm veren bir ülke ne de pakette açıklarıyla ülke ekonomisine büyük zararlar veren şirketler var. Tam tersine bu varlıkların çoğu ciddi gelirler elde etmektedir. Enerji, telekom, gıda (şeker), havacılık sektörlerindeki varlıklara daha derinlikli bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekmektedir.
Ayrıca içinde bazı stratejik varlıkları da barındıran bu son paket, kesinlikle birtakım endişeleri de beraberinde doğurmaktadır. Özellikle bankacılık sektörü belki de hepsinden daha fazla önem ifade ettiğinden, dünyada ve bölge özelinde yakın dönemde yaşanması muhtemel finansal ve ekonomik krizler arefesinde endişemizi daha fazla artırmaktadır.
1994 Meksika, 2008 İzlanda ve sayısını artırabileceğimiz daha birçok örnek krizlerde yaşanan acı bir gerçek var ki, o da stratejik varlık ve sektörlerin kamu tarafından çok daha dikkatli takip edilmesi ve yönetilmesi gerektiğidir. Aksi takdirde bedelleri toplumlar tarafından çok ağır ödenmektedir.
Tabii ki eski devletçi ve statükocu bakış açısıyla özelleştirmelere bakmak doğru değil. Ancak şahsi kanaatimiz, bankacılık başta olmak üzere bazı stratejik varlıklarla ilgili daha detaylı bir çalışma ve akıl oluşturup, o çizgide hareket etmenin daha doğru olacağıdır. Yoksa ileride yaşanabilecek büyük sıkıntılara davetiye çıkarılmış olur.
Not: Geçtiğimiz salı günü başyazarımız Mehmet Barlas'ın Türkiye - ABD ilişkileri ile alakalı yazdığı yazı gerçekten çok önemli noktalara değiniyordu. Bölgede stratejik işbirliği içindeki iki ortak arasında neyin yanlış ve eksik yapıldığı noktasında önemli tespitler içeriyordu. Üst perdeden sergilenen güçlü söylemlerin artık bürokrasi tarafından daha somut adımlarla desteklenmesinin vakti geldi de geçiyor. Yoksa bir kesimin planlı yanlış algı operasyonları neticesinde her iki tarafın kamuoyuna tarifi mümkün olmayan hasarların açılmış olması kaçınılmaz olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA