Geçenlerde Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamız bir dost meclisinde referandumu değerlendirirken "işin sonunda sandık ve seçim varsa o sistemden korkmamak lazım" demişti.
Kendisine konuyu biraz daha açar mısınız? Diye sorduğumuzda:
"Parlamenter sistem; vesayet odaklarının yeşermesine, dallanıp budaklanmasına imkan veren bir sistemdir. O yüzden politikacılar bu sistemde mecburen halkın rızasından çok vesayet odaklarının rızasını kazanmaya çalışırlar. Yani azgın bir aristokrat azınlığı hoşnut etmeyi önemserler. Ama yeni sistemde vesayetler çöpe atılacağı için her politikacı (parti) kendi geleceği ve çıkarı için mecburen halkın rızasını kazanmak zorunda kalacak. Yani halkı hoşnut etmek için tek kelimeyle yırtınacak. Haliyle bu işten hem halkımız hem de memleketimiz çok kârlı çıkacak. O yüzden 16 Nisan'da tereddütsüz "evet" demek gerek" demişti.
Vesayet sistemi öteden beri ülkemizin başına açılmış büyük belalardan biridir. Önceleri 28 Şubat kafalı, muhafazakar düşmanı bir vesayet devletin içine sızmışken sonraları güya bu kafayı ortadan kaldıracak bukalemun FETÖ'cüler devletin içine sızma ve yeni bir vesayet oluşturma yoluna gittiler. Öyle ki bu alçaklar ihanetin boyutunu darbe girişimine kadar götürdüler...
İster askerî, ister bürokratik isterse de jüristokratik vesayet olsun hepsinin kökü kazınmalıdır. Ama bu iş parlamenter sistem içerisinde mümkün değildir. Zira her tarafı bir ur gibi, bir kanser gibi saran bu sinsi hastalık ne kadar temizlenmeye çalışılırsa çalışılsın form değiştirerek karşımıza çıkabiliyor. Kökü, kaynağı dışarıda ve küresel güçlerin elinde olduğundan vesayet sistemine tamamen son verilmesi en garanti yol olacaktır...
Adamların kafası basmıyorsa biz ne yapalım?
CHP'nin parlamenter sistemde iktidara gelme şansı yoktur. Seçim sonuçları ortada. Kesinlikle yüzde 25'in üstüne çıkamıyorlar. Ama yeni sistemde iktidara gelme şansları var. (Amerika'da halkın belli aralıklarla Demokratları ve Cumhuriyetçileri iktidara getirmesi gibi...)
Aslında CHP'liler sistem değişikliğine destek vermemekle kendi kalelerine gol atmış oluyorlar.
Kendi çıkarını dahi gözetemeyen bu adamlardan ne devlet adamı olur ne de politikacı...
Düşman oklarını takip etmek gerek
AB referandumdan "evet" çıkacak diye çok telaşlı. AB'nin yükselen kaygıları ve giderek sertleşen eleştirisinin dozu bunu gösteriyor.
Adamlar utanmadan eğer "evet" çıkarsa Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerini askıya alabileceklerini, mali yardımları kesebileceklerini hatta ekonomik yaptırım uygulayabileceklerini yani bir nevi ülkemizin AB üyeliği macerasının son bulacağını dillendirip duruyorlar. Tüm bunları niye mi yapıyorlar? Tabii ki Erdoğan nefretinden ve korkusundan dolayı yapıyorlar...
Keza geçenlerde Pentagon eski yetkilisi, CIA ajanı ve FETÖ'cü Michael Rubin, "Recep Tayyip Erdoğan artık yolun sonuna geldi" diyerek sosyal medyadan açık açık Erdoğan'ı ölümle tehdit etti...
Bunun gibi Almanya, İngiltere ve ABD 15 Temmuz darbe girişiminin faili olan FETÖ'yü ısrarla "terör örgütü" olarak kabul etmiyorlar. Hatta söz konusu darbe girişiminin arkasında FETÖ'nün olduğuna dair yeterli kanıt yok diyerek topu taca atmaya çalışıyorlar...
Gene Almanya Sol Parti (Die Linke) Meclis Grup Başkanı Sahra Wagenknecht denen alçak kadın da, geçen gün Erdoğan'a "terörist" dedi.
Öte yandan AB, ABD ve Rusya'nın PYD, YPG ve YPJ'yi "terör örgütü" listesine almamaları hatta onlarla el ele verip Erdoğan'ın bölgedeki politikalarını işlevsiz hale getirmek için aleyhimize sinsice hareket etmeleri de gerçekten çok manidar...
İmam Şafi'ye sormuşlar: "Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?"
Demiş ki: "Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür."
Sözün özü, okların hedefinde Erdoğan var. Demek ki, Erdoğan hak ehlini temsil ediyor...
"Evet" ama niçin?
Küresel güçlerin istediği gibi at oynatacağı, hükümetler kurup hükümetler devireceği o bildik "Eski Türkiye"ye bir daha dönmemek için "evet" diyeceğiz.
İliklerimize kadar yoksullaştığımız 2001 krizi gibi krizlerle bir daha karşılaşmamak için "evet" diyeceğiz.
Yakıt yokluğundan, elektrik kesintilerinden ya da ampul yokluğundan zifiri karanlıkta kaldığımız hatta içecek kahve ve sigara bulamadığımız o çulsuz günlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Sırf emperyalist güçler istedi diye darbeye zemin hazırlamak için gençlerimizin sokaklarda pisi pisine katledildiği günlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Yurt dışına yılda yalnızca "bir kere" ve "maksimum iki yüz dolarla" çıkışın mümkün olduğu o rezil dönemlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
"Özel televizyonların" ve "özel radyoların" keyfi biçimde kapatıldığı devirlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Kapı pencere kapatır gibi "partilerin kapatıldığı" ve yalnızca postalcıların borusunun öttüğü o kepaze dönemlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Savaş sanayimizin olmadığı, her alanda üretkenliğimizin sıfırın altında olduğu, dışa bağımlılığımızın tavan yaptığı, cebimizde paranın bulunmadığı, ABD ve AB'ye dilencilik ettiğimiz o bildik yıllara dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Seçilmişlerin değil atanmışların memleketi ecnebilerle el ele verip yönettiği yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın yabancılara peşkeş çekildiği devirlere bir daha dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Darbeci asker cumhurbaşkanlarıyla bir daha karşılaşmamak için "evet" diyeceğiz.
Emperyalist güçlerin düdüğü hükmünde olan medyanın bir daha ülkemizde "dördüncü güç" olarak aktif olmaması için "evet" diyeceğiz.
Başörtüsü zulmünün bir daha yaşanmaması için "evet" diyeceğiz.
Sırf şehitler üzerinden iktidara vurabilmek için askerlerimizin PKK'ya yem olarak sunulduğu günlere dönmemek için "evet" diyeceğiz.
Hiçbir serbest seçimi kazanamayan ve ülkeyi 20 yıl tek parti diktasıyla yöneten CHP ve bu kafada olan partilerin memleketimizi koalisyonla dahi olsa bir daha yönetememesi için "evet" diyeceğiz.
Halkımızın muhafazakar kesimine "Ulan öküz Anadolulu", "uşak" ya da "hizmetçi" diyen ve o nazarla bakan zihniyetin bir daha devletin başına geçmemesi için "evet" diyeceğiz.
Darbelerden, muhtıralardan ve vesayetin her türlüsünden sonsuza kadar kurtulmak için "evet" diyeceğiz.
Egemenliğin kayıtlı şartlı ecnebilerin, bürokrasinin, yüksek yargıçların ve askerlerin olmaması için "evet" diyeceğiz.
Tüm bu nedenlerden ötürü halkımız 16 Nisan'da salt anayasa değişikliği için sandık başına gitmeyecek aynı zamanda memleketimizin geleceğine de karar verecek. ?
Üç aylar ve tebessüm
Bektaşi'yi yine Ramazan'da öğle vakti yemek yerken yakalayıp sıkıştırmışlar:
-Koskoca adamsın, niçin oruç tutmuyorsun? Diye sormuşlar.
Bektaşi:
-Kardeşim, demiş, aç gezerken kimse bir şey sormuyor; bugün yiyecek bir şey buldum, hepiniz üstüme geliyorsunuz...