Meğerse Avrupa'da "İlerici İttifak" (Progressive Allience) diye bir "oluşum" varmış, bilmiyorduk...
Buna siz "Sosyalist Enternasyonel"e alternatif "zevzeklik birlikteliği" de diyebilirsiniz. Niçin "ilerici", orası belli değil. "Gerici"liğe nazire olsun diye herhalde.
Avrupa'daki 28 sosyalist partiyle beraber 120'den fazla ülkeden siyasal partinin temsilcilerinden oluşan "İlerici İttifak" bileşenleri Almanya'nın başkenti Berlin'de Wilhelm Willy Brandt Haus'ta bir konferansta buluşmuşlar ve hükümetlerine Türkiye'ye yönelik yaptırım kararı alınması çağrısında bulunmuşlar. (HDP'de bu oluşumun üyesi)
Bu hıyarlar topluluğu bir önceki buluşmalarında Selocan'ı onur konuğu olarak ağırlamışlar. Hemen kızmayın canım Arapça' da "hıyar" hayırlı anlamında. Son toplantılarında da sosyalist beyefendiler hep beraber demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğünden dem vurarak laf salatası yapmışlar. Güneydoğu'da HDPKK'ya zulüm yapıldığından falan bahsetmişler... HDPKK'yı aklamaya çalışmışlar anlayacağınız.
Özelikle Hollanda, İsveç, İsviçre ve Avusturya'dan sosyalist parti başkanları ve temsilcileri ortaya balgam atarak aleyhimize şarlayıp durmuşlar.
Oysa ki PKK, iktidarın demokratik çözümüne karşı 2 yıl boyunca iktidarı oyalayarak yığınak yapmadı mı? Hendekler kazmadı mı? Bombalı tuzaklar kurmadı mı?
Kısaca hükümetin yürütmeye çalıştığı çözüm sürecini dinamitleyerek bölge halkının hayatını cehenneme çevirmedi mi?
Hal böyle olunca iktidar da haklı olarak PKK ile savaşı yeniden başlattı...
Bu teröristlere sahip çıkarak teröre yardım ve yataklık suçunu işliyorsunuz. Uluslararası hukuka göre de cezayı hak ediyorsunuz. Beslediğiniz bu yılanlar ve çıyanlar topluluğu sizi punduna getirdiğinde kabak gibi oyar. Sonra uyarmadı demeyin!
Kaderde memişhaneye tuvalet kağıdı olmak da varmış
Almanya, Tayyip Erdoğan'ı istemiyor. Zira Erdoğan, Almanya'nın arpasını kesiyor, düdüğünün öttüğü coğrafyaları daraltıyor ve temsil ettiği Osmanlı ruhuyla Almanya'nın kabus görmesine neden oluyor...
Almanya'nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, geçen gün birinci sayfasını baştan sona Erdoğan'a ayırmış ve onu kuduz köpek gibi havlayarak ısırmaya çalışmış.
Nasıl mı?
Söz konusu gazete "Bild, gerçeği Erdoğan'ın yüzüne söylüyor" manşetiyle çıkmış. Alt başlıkta da Erdoğan'a hitaben "Demokrat değilsiniz! Burada istenmiyorsunuz!" diye yazmış.
Herkes biliyor ki Gezi kalkışmasının gizli servis boyutunda Alman gizli servisi, yurtdışı medya ayağı boyutunda da Bild gazetesi (yani bu gazetenin bağlı bulunduğu medya grubu) vardı.
O zaman bu gazetecik "Taksimde kadınları ve çocukları boğazlıyorlar" gibisinden yalan haberleri köpürterek veriyordu.
Haliyle bu çarçur mevkute tıyneti ve yüklendiği misyon gereği referanduma kadar daha bir çok uyuzlukları yapacaktır.
Alenen Türkiye düşmanlığı yapan bu paçavrayı ben de hak ettiği yere yani tuvalet kağıdı olarak kullanılması için memişhaneye bırakıyorum.
Bekir Coşkun'un taksisinin tekeri patladı!
Okunmayan bir gazetede koltuk ısıtan ve yazılarını kimse iplemiyor diye bozulan Bekir Coşkun gene havanda su döverek müşteri memnuniyetine oynamış, cevherler yumurtlamış.
Beyefendiye göre: İsmet Paşa çok partili yaşamın önünü açmışmış, demokrasiyi işletmişmiş, meclise taksiyle gelmişmiş... Şoföre parasını bizzat ödemişmiş... Dolayısıyla çok büyük kahramanmış...
İyi ama, 1925 yılında Takrir-i Sükun Kanunu'yla demokrasiyi ve çok partili sistemi buharlaştıran İsmet Paşa değil miydi?
1925'te cebellezi ettiği demokrasiyi Almanya yenilince, ABD korkusuyla 1945'te iade etmek zorunda kalan İnönü değil miydi?
Bu gerçekleri adınız gibi bildiğiniz halde yıllarca İsmet'i "Türkiye'ye demokrasiyi getiren kahraman" diye pazarlamadınız mı?
Kendisini 1946 yılına kadar CHP'nin değişmez genel başkanı seçtiren, yıllarca memleketi tek parti diktasıyla yöneten, 1946'da kafasına uymayan partileri ve yayın organlarını zorbalıkla kapattıran ve hiçbir serbest seçimi kazanamayan, darbeleri /muhtıraları, başbakan/ bakanlar vererek destekleyen ve milleti jandarma sopasıyla terbiye etmeye kalkan birinin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olabilir mi?
Taksi meselesine gelince, 1957 yılında iktidarda olmadığı için altında resmi aracı bulunmayan İnönü meclise mecburen taksiyle gelmiştir. Taksiye binen her yurttaş gibi parasını bizzat ödemiştir. Hepsi bu. Bunun kahramanlıkla ne ilgisi var? Ne yani meclise yürüyerek mi gelecekti?
Bu kafa, Ahmet Necdet Sezer'i kırmızı ışıkta durduğu ve Gima'da filesiyle alışveriş yaptığı için öve öve bitiremeyen kafadır.
Bu kafa Bülent Ecevit'i sırf kirada oturuyor diye öven kafadır...
Bu kafa Demirel'i yeni ceket giydiği zaman "Demirel çok değişti" diye millete pazarlayan kafadır...
Neyse ki bu kafadan Erdoğan sayesinde kurtulduk. Artık güçlü, iradesi kuvvetli, Avrupa'ya değil sesini duyurmaya çalışan, Avrupa'yı yeri geldiğinde susturan bir Türkiye var...