İdris Kardaş

İdris Kardaş

27 Temmuz 2018, Cuma

Hokus pokus

Trump ve Başkan Pence'in, Türkiye'ye yönelik yaptıkları hadsiz tehditlerin hemen sonrası; ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, "Türkiye Uluslararası Finans Kuruluşları Yasası" adıyla, Türkiye'nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan tasarıyı kabul etti. Tasarı Senato ve Trump'ın onayına sunulacak. Bu yazının konusu ise söz konusu tasarının yazılan temel gerekçesiyle ilgili.

Tasarıda "Uluslararası ve sivil toplum kuruluşları, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ciddi şekilde insan hakları ihlallerini belgelemiştir" ifadesine yer verilmiş. Böylelikle başaramadıkları 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine karşı direnişimizi itibarsızlaştırmayı ve bu yöndeki hukuk mücadelemizi de hiç olmamış gibi göstermeyi tercih ediyorlar. Ancak burada alenen yalan söylüyorlar. Nasıl mı? Birlikte bakalım.

Öncelikle uluslararası raporlar ve kuruluşların kapalı devre sistemi nasıl çalışıyor ona bakalım. Örneğin 15 Temmuz ile ilgili Türkiye'de işkenceler yapıldı, hak ihlalleri yapıldı iddiaları üzerinden gidelim.

Milyar dolarlık uluslararası kuruluşlar 15 Temmuz sonrası, "işkence yapıldığına dair duyumlar aldık, söylentiler var, güçlü deliller olduğunu duyduk, elimize belgeler ulaştı" açıklamalarını yaptılar öncelikle. Sonra bu söylentiler saygın uluslararası medya kuruluşlarında haber oldu. En sonunda da ABD yada AB'nin Türkiye ile hazırladıkları herhangi bir raporda "uluslararası kuruluşların raporlarında Türkiye'nin insan haklarını ihlal ettiği" söylemine atıflar yapıldı. Böylelikle kapalı devre yalan sistem tamamlanmış oldu. Ortada belge yok, rapor yok, delil yok, ispat yok. Atıf yaptıkları "saygın" uluslararası insan hakları kuruluşları sadece afaki cümleler ile kısa açıklamalar yapıyor, küresel medya bunları işliyor, sonra ABD yada AB'nin raporlarında, hazırlanmamış bu ihlal raporlarına atıf yapılıyor. Herşey tamamen kurgu, yalan. Bildiğiniz illüzyon yapıyorlar.

Birlikte daha derinden bakalım.

15 Temmuz'un hemen ardından iki önemli uluslararası insan hakları kuruluşunun açıklamalarını ve sonuçları birlikte inceleyelim.

İlk olarak Af Örgütü'ne bakalım. Af Örgütü'ünün geçtiğimiz yıl bütçesi 279 milyon Euro. Yani 1 milyar 116 milyon TL. Eski hesaba göre 1 katrilyon 116 trilyon lira. Dünyanın en saygın insan hakları örgütlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Örgütün ilk açıklaması 16 Temmuz'da geliyor. Başlık: "Türkiye: Başarısız darbe girişimi sonrasında haklar korunmalı."

19 Temmuz'da bir açıklama daha yapıyor Af Örgütü: "Darbe girişimi ve sonrasındaki baskının ardından insan hakları ağır tehlike altında"

25 Temmuz'da uluslararası bir medya kuruluşunun yayınladığı haberden alıntı yapalım. Af Örgütü: "Türkiye'de 15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrası gözaltına alınanların bazılarının dövülüp işkenceye maruz kaldığı yolunda güvenilir kanıtlar olduğunu bildirdi."

Af Örgütü'nün elindeki güvenilir kanıtları, duyumlarını 15 Temmuz'un üzerinden iki koca yıl geçmesine rağmen hiç kimse hala görmüş değil. Zira bu konuda hiçbir rapor yayınlamadılar.

Sadece yukarıdakine benzer "duyumlar aldık, söylentiler var" gibi afaki açıklamalar yaptılar.

Peki sonuç ne oldu diye soracak olursanız, yukarıda anlattığım gibi uluslararası medya ve küresel kuruluşlar, Af Örgütü'nün raporlarına göre Türkiye'de hak ihlalleri yapıldı, dediler iki yıl boyunca.

Gelelim başka bir küresel insan hakları kuruluşuna. Geçen yıl bütçesi 190 milyon dolar, yani 678 milyon TL, eski hesaba göre de 678 trilyon olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin açıklamalarına. Kurumun başındaki Yüksek Komiser Zeid Raad el Hüseyin'in açıklamasına bakalım.

"Türkiye'deki intikam isteği dizginlenmeli" cümlesiyle gazetelerin başlığına çekilen bir açıklama yapmış, el Hüseyin. Haber ise şu ifadelerle bitiyor: "Zeid, Türkiye'de gözaltına alınanların işkenceye uğradığına dair kendisine bazı iddialar ulaştığını belirtti."

Evet yanlış duymadınız. Yıllık 678 milyon TL bütçesi olan BM İnsan Hakları Komiserliği kendilerine gelen bazı iddialarla Türkiye'yi suçluyor. Rapor yok, kanıt yok. Bunlara gerek de yok. Sonuç ne mi oldu? Dünya medyası aylarca BM İnsan Hakları kurumunun açıklamalarını baz alarak analizler, haberler yaptılar. ABD ve AB ise Türkiye ile ilgili her raporunda BM İnsan Hakları Komiserliği'ne atıfta bulunarak Türkiye'yi suçladılar.

ABD Dışişleri Bakanlığı geçenlerde yayınladığı Türkiye insan hakları raporunda da yine bu uluslararası kuruluşlara atıfta bulunarak Türkiye'ye yönelik suçlamalarda bulunmuştu. Bu bir haydut düzeni. Her şey birer illüzyondan ibaret. Kendi yalanlarına dayanarak kendi gerçekliklerini yaratıyorlar ve bunu da bize gerçek diye dayatmaya kalkıyorlar. Acı olan da bizim kendi içimizden bazıları da bu yalanlardan oluşturulan sözde gerçekliği benimseyerek kendi devletini ve hükümetini suçluyorlar.

Ülke olarak en ağır saldırıyı, 15 Temmuz'da işgal girişimini yaşadık. Kendi sahte argümanlarıyla yalanlarıyla oluşturdukları yaptırım yapma hevesleri bizim direnişimizi kıracak değil. Nasıl bir düzenle karşı karşıya olduğumuzu bilelim ama. Ahlaki üstünlük bizde. O yüzden en ufak bir endişeye kaygıya mahal olmamalı. Şehitlerimiz için mücadelemizi her alanda sürdüreceğiz. Bu yalanlarla kurulu sahte düzene inat doğru bildiğimiz yoldan şaşmamaya devam edeceğiz.

SON DAKİKA