Bu yıl 32'ncisi gerçekleşen Amerikan-Türk İlişkileri Konferansı'nı izlemek üzere Washington'daydım.
İzlenimlerimi, aslında iç içe geçmiş olsalar da, üçe ayırabilirim: Konferans konuları, Türkiye'nin oradan nasıl göründüğü ve gündelik hayat...
Biz... AK Parti, CHP, MHP'den milletvekilleri ve bir grup gazeteci olarak oradaydık... Etkinlik, kaldığımız oteldeydi: Ritz- Carlton...
Pazartesi saat 07.00'de kahvaltıya indim. Genellikle iş insanlarını kaldığı otelin restoranında; New York Times, Washington Post ve USA Today gazeteleri okurlarını bekliyordu.
Manidar alkışlar
Böylece güne, New York Times'ta kendimizi görerek başlamış olduk: Taksim Gezi Parkı gerilimi ile başlayan olaylara çok önem vermişti gazete. Ve gazetenin dili, Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada da şahit olduğumuz gibi göstericilere yakındı.
Konferansın açılış konuşmalarından sonra, Politik Manzara adıyla Türkiye'yi ve ABD'yi aynı anda ilgilendiren konuların (mesela Suriye) ele alındığı bir panel yapıldı.
Panelde... TÜSİAD'a da danışmanlık yapan, ABD ve AB merkezli düşünce kuruluşlarında görev alan siyaset bilimci Prof. Kemal Kirişçi... Washington Post'un güvenlik haberleri editörü Karen DeYoung... Daniel Abraham Ortadoğu Barış Merkezi Başkanı Robert Wexler konuştu.
Bu etkinlikte iki nokta önemliydi:
1) İlk ele alınan konu 'Taksim'di... Panelistler meseleye uzun zaman ayırdı. Yaklaşım dengeliydi ama Başbakan'ın, eski Fransa Başkanı General De Gaulle'ü hatırlatan bir "çoğunlukçu" tavra sahip olduğu da söylendi.
2) Soru-cevap kısmında bir Türk konuşmacı, demokrasi ve laiklikle ilgili sorunlarımız olduğunu söylediğinde bir alkış koptu. Olay ilginçti. Çünkü salonda ağırlıklı olarak Amerikalılar vardı. Mesela az ötede oturan Amerikalı iş insanları niye öyle hararetli biçimde el çırpıyordu?
Çoğunlukçuluk
Ertesi gün de farklı başlamadı: Bu kez Washington Post'un manşetindeydik! Olaylara Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın farklı yaklaşımlarını öne çıkarmıştı Post... Gazete, "çapulcular" ('looters') tabirini manidar bulmuştu.
Günün son olayı kapanış yemeğinde gerçekleşti. Konuşmaları ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yapacaktı.
Biden konuşmasını 'prompter'dan okudu. Yani metin, Beyaz Saray'da hazırlanmıştı. İrticalen yapılan konuşmalarda karşılaştığımız yanlış anlamalara mahal bırakılmamıştı.
Başkan Yardımcısı da benzeri noktaları hatırlattı: Demokrasi, gösteri hakkı, fikir özgürlüğü, farklılıklara saygı...
Özetle ... ABD siyasetini oluşturan ve kamuoyunu yönlendiren aktörlerin; Türkiye'deki olaylara tahminlerin ötesinde önem verdiğine şahit olduk...
'Majoritarian' dedikleri... Demokrasinin çoğunlukçu yorumuna (oyların çoğunu alan, istediğini yapar) ise hiç sempati duymuyorlar...
Not: Şili'de veya Suudi Arabistan'da şahit olduğumuz gibi, çıkarları gereği otoriter yönetimlerle işbirliği yapabilen ABD, acaba bu kez niye rahatsız? Araştırmak gerek.