Ressam ve heykeltıraş Ömer Uluç, 2001 yılında kendisine yöneltilen, "Kimlerin duvarlarında eserlerinizin bulunmasını asla istemezdiniz" sorusuna... "Kenan Evren, Süleyman Demirel ve son zamanlarda başbakanımız Bülent Ecevit..." diye cevap vermişti.
1931 doğumlu olan Ömer Uluç'u 2010'da kaybettik. İnsan ister istemez merak ediyor: Acaba hayatta olsaydı, bugün aynı soruya ne cevap verirdi?
"Kenan Evren ve Süleyman Demirel" diyor... Ama Ecevit'in de adını saymadan önce "son zamanlarda" ve "başbakanımız" deme ihtiyacı duyuyor.
Ecevit'e ilişkin bir sempati ve hayal kırıklığı yaşadığı apaçık... Aslında Uluç'un resimlerinin Bülent Bey'in duvarında asılı olmasından daha normal ne olabilir?
Çünkü Bülent Ecevit'in sanatla yakından ilgilendiğini, annesi Nazlı Ecevit'in ressam olduğunu biliyoruz. Belli ki Uluç da öyle düşünmüş bir aralar.
Hayal kırıklığı
Ama sonra... Kendisinden sadece altı yaş büyük olan Bülent Ecevit'in iktidardaki performansını gördükçe bir soğuma olmuş.
Ömer Uluç'un aynı soruya bugün ne cevap vereceğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama insan yine de merak ediyor işte.
Efendim? "Yahu bunu bilmeyecek ne var; 'Köşk', 'Konut' filan diye saymaya başlardı..." mı diyorsunuz? Olabilir tabii.
Gençlere gereksiz not: Medya, tabirlerin kısa olanını sever. Bir ara 'Başbakanlık Konutu' diye uzatmak yerine, 'Konut' demişlerdi. Sonra vazgeçtiler. Herhalde Ecevit'in adı akıllara "iki oda, bir salon" bir konutu getirdiği içindir. Günümüzde bir Başbakanın 'konutta' oturabileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?
Uzun bir yolculuk
Ömer Uluç'un siyasilerle ilgili o sözünü 12 yıldan beri aklımda tutmuş değilim elbette. Kitapta okudum! Geçenlerde gayet hayırlı bir çalışmaya tanık olduk:
Çağdaş sanat üzerine haber ve yazılarıyla tanınan gazeteci Ayşegül Sönmez... Sanatçıyla yapılmış söyleşileri, Uluç'un eşi Vivet Kanetti ile birlikte çalışarak... "Umut Burnundan Dolaşarak" adıyla bir araya getirdi. (Sanatatak Yayınları)
Bu kitap sayesinde, 1950'lerden günümüze, Uluç'un, genel olarak sanat, özel olarak da kendi sanatı hakkındaki düşüncelerinin nasıl bir rota izlediğini görebiliyoruz.
Aydınlanma anı
Ne yalan söyleyeyim, Ömer Uluç'un sanatıyla uzun süre pek ilgilenmedim. Herhalde eserleri bana hitap etmedi.
Sonra... Yanlış hatırlamıyorsam, Santral İstanbul'da açılmış çağdaş Türk sanatı konulu sergide, 1985 tarihli, "Buzlu Sularda Denizaltı" adlı tablosunu gördüm.
Ressam kendine has o kalın fırça darbeleriyle, lacivert, mavi ve beyaz renklerden fırtınalı bir deniz ve gök yapmış... Ortasına da siyah bir denizaltı silueti oturtmuştu.
Uluç'un kalın (ve hatta kaba) fırça darbeleri... Perspektife başvurmaya gerek kalmadan... İki boyutlu ve hareketsiz tuvalde... Üç boyutlu ve hareketli bir görüntü yaratmıştı. Vay canına!
İşte o resmi gördüğümde; aydınlanmıştım! Nur içinde yatsın.