Gazeteci Ahmet Tezcan, geçenlerde yayınlanan romanını göndermişti; "Bakalım beğenecek misin" diyerek...
"Kafirun" (Meydan Yay.) bilhassa muhafazakâr çevrelerde epey ilgi gördü. Hakkında birçok haber yapıldı. Tezcan geçen gün arayınca... Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
"Okudun mu?" Hayır okumadım. Okuyacağımı da sanmıyorum. "Niye yahu?" Yaklaşık altı aydır, kâğıt kitap okumuyorum. Karıştırmakla yetiniyorum.
"Çok yoğunsun yani..." Yoo, her sabah erkenden başlıyorum okumaya... Tablet bilgisayarda, yerli ve yabancı gazetelere bakıyorum, doğa ve sosyal bilim sitelerinden makaleler okuyorum.
"Peki, sorun ne?" Sorun şu: Kâğıt üzerindeki malzemeyi okuyamıyorum bu aralar. Sadece seninki değil, başka kitaplar da bekliyor. Mesela Beşir Ayvazoğlu'nun romanı "Ateş Denizi"...
"Anladım... Peki, sana romanı pdf formatında göndereyim mi? Tabletten okursun sabahları..." Aaa, bak o olur, büyük ihtimalle okurum. "Tamam, mail atarım..."
Olayın bir başka boyutu var: Evet, son aylarda kitap okumuyorum ama satın almaya da devam ediyorum!
Hangi sevgili?
Meğer Japoncada bu durumu anlatan bir kelime varmış: Kitapları satın alıp ama okumadan raflara ya da sağa sola yığmaya "Tsundoku" diyorlar.
Peki, bu duruma küçük çaplı hastalık diyebilir miyiz? Eğer hiç okumasaydım; denebilirdi. Halbuki ben milyon tane şey okuyorum ama ekrandan...
Yeni (ekrandan, internetten) okuma biçimi, eski (kâğıt kitaptan) okuma tarzına baskın çıkmış durumda.
Bu böyle sürmez: Ya eski sevgiliye dönmek ya da yenisiyle kaçmak gerekiyor.