Geçenlerde İstanbul Taksim'de bir 'Sahaflar Şenliği' yapıldı. Oradan aldıklarım arasında, 1934'ten birkaç 'Hafta' dergisi de vardı.
Popüler konulara değinen derginin 26 Eylül 1934 tarihli sayısında gaz maskesi takmış bir asker illüstrasyonu yer alıyor: Adam, zehirli gaza maruz kalarak bayılmış bir kızı kucağında taşımakta.
Ben Zehirli Gaz Harbi konulu bu çarpıcı kapağı görünce düşünmüştüm: Acaba 1934'te zehirli gaz korkusuna yol açan neydi?
Öyle ya; Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Hitler ise Yahudileri yok edeceği gaz odalarını henüz kurmamıştı.
Zehirli gazlar herhalde en çok I. Dünya Savaşı'nda kullanıldı. Ancak uygulama ters tepti.
Hem insanlık dışıydı; hedef gözetmiyordu, hem de rüzgârın aniden dönmesiyle, gazı atan taraf korkunç acılarla ölüyordu.
***
Ancak ikiyüzlülük o dönemde de vardı: Uluslararası anlaşmalara rağmen, devletler zehirli gaz üretimi ve saldırısına devam ediyordu.
Irak'ı işgal eden İngilizler,
Arap/Kürt isyanını bastırırken de gaz kullanmışlardı.
Bolşevikler ise isyancı
Tambov köylülerine karşı
1921'de gaza başvurmuştu.
1921-1927 arasında da Kuzey Afrika'daki
Berberi isyanına karşı
İspanyol ve
Fransız ordusu aynı şeyi yapmıştı.
Daha sonraları,
1935'te, faşist
Mussolini liderliğindeki
İtalya,
Etiyopya'yı işgal ettiğinde, direnişe karşı gaza sarılmıştı.
Çok korkunç bir olaydı bu: İtalyanlar, gaz bombası atmakla yetinmemiş, uçaktan yere sıkmanın da ötesinde, toz halindeki
hardal gazını toprağa katmışlardı.
Bu olayda
150 bin Etiyopyalının öldüğü ya da yaralandığı tahmin ediliyor.
***
Hafta dergisinin niye zehirli gazdan söz etme ihtiyacı duyduğu şimdi anlaşılıyor.
Bir kere insanlar, yeni bir savaşta gelişmiş gaz silahları kullanılmasından korkuyor.
Korkuyu besleyen bir olgu da Türk ordusunun hazırlıkları olsa gerek: O yıllardan kalma bazı fotoğraflarda,
gaz maskeli askerler yer alır.
Zehirli gaz tatbikatı yapan, bu konudaki ilkyardımı filan öğrenen askerler, eve döndüklerinde yaşadıklarını elbette çevreye anlatıyordu.
Ayrıca piyasaya '
Zehirli Gaz ve Korunma' (1935) başlıklı kitaplar çıktığını da biliyoruz.
Bir bilgi daha: Emekli öğretmen, Dr. Binbaşı
Hüsnü Vural'ın kaleme aldığı,
1939 tarihli, '
Askeri Kimya (Gaz Silahı)' başlıklı bir kitap var. Subay mekteplerinde okutuluyor.
***
Artık sadede gelelim mi?
Zehirli gaza karşı hazırlıklar yapan Türk ordusunda da herhalde az ya da çok bir gaz stoku vardı.
Ve bu gazın bir kısmı
1937/38'de, Dersim'de kullanıldı. Olaya şahit olan
İhsan Sabri Çağlayangil, "Mağaralarda, fareler gibi öldüler" diyordu.
Gazın korkunçluğunu yukarıda anlattım:
Mağaraya, köye, kasabaya attığın zaman, sadece
silahlı hedefi değil; kadınları, çocukları, yaşlıları, hastaları ve hayvanları da öldürüyorsun.
Bu nedenle de yaptığın mazur görülmüyor,
insanlık suçu işlemiş oluyorsun.
CHP Başkanı
Deniz Baykal'ın ısrarla savunduğu Onur Öymen, işte bu yüzden, yani masumların gazla öldürülmesine
simgesel onay verdiği için Hitler'e benzetiliyor.
Bir şey sorabilir miyim: Dersim harekâtını
Atatürk'ün bizzat yönettiği söyleniyor. Doğru mu bu?