Haberi duyduğumda çok sevindim... Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, şöyle demiş: "12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 25 yıl geçti... Askeri darbelerle bunların sonuçları da ders kitaplarında okutulacak. Yakın dönem tarihimizin belli başlı olaylarının toplumumuzda yeni tartışma alanları yaratmaksızın gençler tarafından bilinmesi çağdaş eğitim anlayışının bir gereğidir."
TV'deki, gazetelerdeki röportajlardan ve kendi gözlemlerimizden biliyoruz: Gerçekten de böyle bir ihtiyaç var. Çoğu genç, içinde yaşadığı toplumun geçmişi hakkında en küçük bir fikre dahi sahip değil.
Bana gelen mesajlardan da şu ortaya çıkıyor: Atatürkçü gençler Atatürk'ü ve dönemini bilmiyor. Solcular solun tarihinden, sağcılar sağın tarihinden habersiz.
Ancak Çelik'in açıklamasında bir nokta var ki işte onu tutmadım:
"...toplumumuzda yeni tartışma alanları yaratmaksızın..." demiş. Ben tersini düşünüyorum. Yeni tartışma alanları yaratmalıyız! Ama kavga değil tartışma...
Tartışmak iyidir.
Çünkü tartışan insanlar, fikirlerini güçlendirmek için yeni şeyler öğrenmek zorunda kalırlar.
Tartışmak, 'tek doğru' anlayışını kırma potansiyeline sahiptir.
Geçenlerde öğretim üyesi bir arkadaşım, üniversite öğrencilerinin lisedeki 'test sistemi' yüzünden tartışmaktan hoşlanmadığını... Bir olayın çeşitli biçimlerde yorumlanabileceğini kabul etmekte zorlandıklarını söyledi.
Bu vahim bir durum. Çünkü özellikle toplumsal konularda 'tek doğru' yoktur.
Tabii bütün bunlardan önce tartışmanın, mantık yürütmenin, çıkarsama yapmanın yollarını öğretmek gerekiyor. Siz, mesela basında, doğru dürüst tartışabilen kaç köşe yazarı gördünüz? Çoğunluğu daha ikinci yazıda tartışılan konuyla alakası olmayan, belden aşağı vuran, hakaretamiz laflar etmeye başlar. Niye? Çünkü tartışmayı kavga sanırlar ve genellikle tek atımlık barutları vardır.
Özetle: Bakan Çelik'in sözleri olumlu ama yetersizdir.