Sevgili okuyucularımız bu yazımızda ''çocukluk döneminde yaygın görülen oral hastalıklardan" bahsedeceğiz.
Bu konu hakkında Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Başak Durmuş 'dan bilgi aldık. Prof. Dr. Başak Durmuş kısaca bize çocukluk döneminde hangi hastalıkların görülebildiği ve tedavide nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında bilgi verdi.
ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE YAYGIN GÖRÜLEN ORAL HASTALIKLAR NELERDİR?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ağız sağlığını bireyin ağız, yüz, boğaz, diş etlerini etkileyen hastalıklar ve ısırma, çiğneme, gülümseme, konuşma ve psikososyal refah kapasitesini sınırlayan sorunlar olarak tanımlamaktadır.
Dental ve oral sağlık problemleri sert ve yumuşak dokuları etkileyen hastalık grupları olarak ikiye ayrılmaktadır. Dental ve oral problemler, çocukların sağlıklarının yanı sıra yaşam kalitelerini de etkilemektedir. Bunun yanı sıra, bilindiği üzere kronik dental problemler ile yaşamın daha ileri dönemlerinde oluşan kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet ilişkilidir. Diş çürüğü, periodontal hastalıklar, dental travmatik yaralanmalar, yenidoğan patolojileri, oral kötü alışkanlıklar, gelişimsel dental anomaliler ve defektler, dışsal renklenmeler çocuklarda en sık görülen dental problemlerdir.
Dudak veya Damak Yarığı (DDY), hamileliğin erken döneminde ortaya çıkan ve en yaygın görülen doğumsal anomalilerden biridir. Dudak damak yarıklı olgularda 0-18 yaş aralığında multidisipliner tedavi yaklaşımları ile tedaviler ve operasyonlar uygulanmaktadır. Tedavi ve operasyonların doğru zamanda yapılması çok önemlidir. Beslenme plağı/obturatör yarık damağı kapatan protez plağı doğar doğmaz yapılarak bebeğin beslenmesini sağlamaktadır.
Yetişkinlikte sadece daimi dişlerle ilgili problemler çözülmeye çalışırken, çocukluk döneminde farklı dental periyodlarda problemler farklılaşabilmektedir.
Bu dönemlere kısaca göz atacak olursak;
YENİDOĞAN DİŞSİZ DÖNEM
Bu dönem doğum sonrası, henüz dişlerin sürmeye başlamadığı, sadece dişetlerinin göründüğü dönemdir. Nadir de olsa doğumda veya doğumdan sonraki 30 gün içerisinde süren dişler de bulunmaktadır. Bu dişlerin sürme zamanlarının dikkate alındığı ve doğumda ağızda bulunan dişlere natal diş, doğumdan sonra bir ay içerisinde süren dişlere ise neonatal diş denilmektedir. Çocuğun yaşına göre minenin yapısı normaldir. Ancak prematüre sürme nedeniyle mine tamamen kalsifiye olmadığı için kuron boyut olarak daha küçük ve sarı-kahverengi görünümdedir ve aşınmaya direnci düşüktür. Natal ve neonatal dişler emzirme esnasında, aşırı mobil olmaları nedeniyle, yutulabilme veya aspire edilebilme riskleri dolayısıyla hem aile için hem de diş hekimi için önemlidir.
1) Süt dişli dönem: Bu dönem genellikle doğumdan sonra 5-6 aylıkken dişlerin sürmeye başlamasıyla başlayıp, 2,5-3 yaş döneminde dişlerin tamamlandığı, genel olarak süt dişlerinin değişmeye başladığı 6 yaşa kadar olan dönemdir.
2) Karışık dişlenme dönemi: Bu dönem ağızda hem bir kısım süt dişinin olduğu ama daimi dişlerin de sürmeye başladığı dönemdir. Bu dönemde birinci büyük azı dişleri ilk olarak sürer, süt keserler yerini daimi keserlere bırakır, sonrasında süt azılar ve süt kanin dişleri de değişim dönemine girer.
3) Daimi dişli dönem: Bu dönem genellikle 12 yaş sonrasıdır, tüm süt dişlerini yerlerini daimi dişlere bırakmıştır.
DOĞUMDAN ADÖLESAN DÖNEMİNE KADAR EN YAYGIN GÖRÜLEN DENTAL PROBLEMLER NELERDİR?
ERKEN ÇOCUKLUK ÇAĞI ÇÜRÜKLERİ
Çocukluktan itibaren kazanılan ağız hijyenini sağlama alışkanlığı, gelecekte de iyi ağız hijyeninin oluşmasında kesinlikle yardımcı olacaktır. Bebeklik döneminde ilk dişin ağız içinde görülmesiyle diş fırçalama başlamalıdır.
Diş çürüğü gelişimi dental plak, spesifik asidojenik bakteriler (öncelikle Streptococcus mutans), fermente olabilen karbonhidratlar ve bireysel faktörlerin varlığına bağlı karmaşık, çok faktörlü bir süreçtir. Bireyde azalmış tükürük akışı ve Ph çürük riskini artırmaktadır. Karbonhidrat tüketim sıklığı çürük oluşumunun temel etiyolojik faktörlerindendir. Erken çocukluk çağı çürükleri (EÇÇ), yetmiş bir aylık ve daha küçük çocukta birden fazla kaviteli veya kavitesiz çürük lezyonu, çürüğe bağlı diş kaybı veya herhangi bir süt dişinde dolgulu diş yüzeyinin varlığı olarak tanımlanmaktadır. EÇÇ, uzun uyku saatlerinde, uykuya dalmayı kolaylaştırmak adına tüketilen tatlandırılan içecek veya süt nedeniyle genellikle üst ön dişlerden başlamaktadır. EÇÇ, görülen çocuklar gelecekte de sürecek dişlerinde çürük oluşum riski altındadırlar. Erken tanı, muayene ve koruyucu uygulamalar kritik önem taşımaktadır. Etkili diş fırçalama ve diyet düzenlemesi ve koruyucu uygulamalar çürük oluşum riskini azaltmaktadır. Aksi halde aktif haldeki çürükler ilerleyip, dişetinde veya yüzde şişliklere neden olmaktadır.1 2 aydan sonra biberon ile beslenmenin sonlanması uygun olur.
DENTAL TRAVMATİK YARALANMALAR
Dental aciliyet diş hekimliğinde kazalar sonucu oluşan dental travmaları ve ağrıyı kapsamaktadır. Dental travma 1-3 yaş arasında çoğunlukla yeni yürüme çabaları içinde düşmelere bağlı, 7-10 yaş arasındaki çocuklarda bisiklet, scooter ve parklardaki oyun kazalarına bağlı, 16-18 yaş arasında kavga, sportif faaliyetler veya çeşitli taşıma araç kullanımına bağlı görülmektedir. Yüze alınan travmada diş kaybı ve diş ve çene kemiği kırığı görülebilmektedir. Süt dişlerinde görülen travma gelişen daimi dişleri de etkileyebilmektedir. Daimi dişlerde buna bağlı sürme bozukluğu, kök gelişim duraklaması, sarımsı-beyaz lekelenme, mine yapısında bozukluk görülebilmektedir. Daimi dişlerin yaşadığı travmaya bağlı da kök gelişim duraklaması, canlılık kaybı ve dişin kendisinin kaybı meydana gelebilmektedir.
PERİOTONDAL HASTALIKLAR
Periodontal hastalıklar dişeti bağdokusu kaybına bağlı dişlerin çürük olmasa bile dişeti iltihabına bağlı kayıplarına neden olabilmektedir. Çocuklarda genellikle bu periodontitis tablosundan ziyade plak birikimine veya prepubertal hormonal değişimlere bağlı bakteriyel kökenli gingivitis denilen tablo görülmektedir. Dişeti şiş, kanamaya yatkın, kırmızı ve parlak görünümlüdür. Metabolik hastalıklar ve kardiyovasküler hastalıklar ile periodontal hastalıkların yakın ilişkili olduğu bilinmektedir. Ağız hijyeninin yeterli düzeyde sağlanmaması plak birikimini artırmakta ve yine pubertel evrede hormonal değişkenler gingival şişliklere neden olabilmektedir. Bunun dışında viral dişeti hastalıkları da çocukluk döneminde sık karşılaşılmaktadır.
AKUT HERPETİK GİNGİVOSTOMATİTİS
Herpes simpleks virüsünün neden olduğu hastalık, antikor bulunmayan çocuklarda 7 ay- 6 yaş arasında ortaya çıkarak hastalığa karşı spesifik antikorlar oluşur. Çocuklarda 6 aydan önce çok ender görülmektedir. Hastalık yüksek ateş, başağrısı, bitkinlik, rejyonel lenfadenopati, diare, yutkunma esnasında ağrıyla başlar.24-36 saat içerisinde dişetleri şişmeye başlar. Tüm ağız mukozasında yaygın bir eritem ağrı ve aşırı bir tükürük artışı vardır. Kısa bir süre sonra dil, diş etleri, dudak ve ağız mukozası üzerinde 1-3 mm, çapında sarı beyaz renkte veziküller oluşur. 1-2 gün içerisinde patlayan veziküllerin üzeri gri bir membranla örtülür. Ateş 7-10 gün devam eder. Oral lezyonlar 10-14 gün arasında spontan olarak iyileşir. Ancak bu dönemde çocuk; çok ağrılı olduğundan yemek yiyemeyecek hatta dehidratasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Tedavide hastanın yaşı göz önünde bulundurulmalıdır. Çok küçük bebeklerin beslenmesi ağrı nedeniyle olanaksızsa intavenöz sıvı verilerek dehidratasyon önlenmelidir. Hastanın meyve suyu gibi tahriş edici ekşi, asitli gıdalar yerine sütlü ve proteinden yüksek gıdalar alması sağlanmalıdır.
ERÜPSİYON KİSTİ
Erüpsiyon kisti veya sürme hematomu dişler sürmekte iken diş eti içerisindeki damarlarda yırtılma ve kanamalar olur. Bu kanamalı alan pıhtılaşarak dişin süreceği kısımda mor renkli bir şişlik şeklinde kendini gösterir. Lokal bir problemdir. Ağrısız, genel belirtisi olmayan yuvarlak, mavimtrak dişeti kabartılarıdır. Tedavisinde soğuk masaj masaj önerilir.
GELİŞİMSEL DENTAL ANOMALİLER
Gelişimsel anomalilere kalıtım, metabolik bozukluk ve mutasyonlar gibi genetik faktörler ve/veya fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenleri içeren çevresel faktörler neden olabilir. Süt ve daimi dentisyonda dişlerin sayı, şekil, boyut ve morfolojilerindeki varyasyonları içeren birçok anomali ile karşılaşılmaktadır. Sayı anomalileri, dental arkın herhangi bir bölgesinde normal diş sayısında artma ya da eksilme şeklinde karşımıza çıkabildiği gibi bazı sendromlarla ilişkili olarak da görülebilmektedir. Bu anomaliler bir hastalık ya da sendromun belirtisi olarak da ortaya çıkabilir ve bunların erken teşhis edilmesi ilişkili oldukları hastalık ya da sendromun tedavisi açısından önemli olabilir.
Mesiodens diş (Artı diş), süt ve daimi dentisyonda çevresel ve genetik nedenlerle ortaya çıkan, normal diş sayısına ek olarak oluşmuş fazla dişlerdir Oluşabilecek klinik komplikasyonlar dikkate alınarak sürnümerer dişlerin takip edilmesine ya da çekimine karar verilir.
GELİŞİMSEL DENTAL DEFEKTLER
Gelişimsel dental defektler tüm dişleri etkileyebildikleri gibi, bir grup dişi veya tek dişi etkileyebilmekte hem süt hem daimi dentisyonda görülebilmekte ve etiyolojisi pre, peri ve postnatal diş gelişim aşamalarında duraksamaya neden olan faktörlerdir.
ORAL KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR
Kötü alışkanlıklar çocuk 4 yaşına gelene kadar terk edilirse bir anomali oluşmuş olsa bile daha sonraki büyüme ve gelişim esnasında kendi kendine düzelebilmektedir. Eğer çocuk 4 yaşına gelmeden kötü alışkanlık terk edilirse, daimî kesici dişler henüz sürmeye başlamadıkları için, daimî dişlerin normal, anomalisiz sürme şansları olabilmektedir.
PARMAK EMME
Parmak emme alışkanlığı, dil itimi alışkanlığı ile birlikte en sık görülen kötü ağız alışkanlığıdır. Zararlı alışkanlıklar, stres, açlık, hiperaktivite, üzüntü, zevk alma ve çeşitli bozukluklar gibi fiziksel ve duygusal uyarılara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. . En sıklıkla görülen alışkanlık baş parmak emmedir. Parmak emmeye bağlı diş ve iskelet yapıdaki bozukluklar, alışkanlığın şiddeti, süresi ve ne yaşa kadar devam ettiği ile doğrudan ilgilidir. Başparmak emen çoçuklarda üst çenede darlık ve açık kapanış dediğimiz, üst keserlerin alt keserleri yeterince örtmediği durum ortaya çıkmaktadır. Buna alt çene geriliği eşlik edebilmektedir. Sadece işaret parmağını emenlerde lokal üst damakta deformasyon, yan çapraz kapanış ve parmağın ağıza girdiği bölümde lokal açık kapanış görülebilirken, birden fazla parmak emenlerde darlık olmasa da açık kapanış ve alt çene geriliği görülebilmektedir. Alışkanlığı bıraktırmaya yönelik çabalar, diş hekimi ve çocuğun aralarında konuşması kadar basit olabilmekte veya daha karmaşık aparey tedavilerini içerebilmektedir. Herhangi bir müdahalenin başarılı olabilmesi ile ilgili hatırlanması gereken en önemli nokta, çocuğun alışkanlığı bırakmaya istekli olmasıdır. Alışkanlık kırıldığında, emilen parmağın şişliği ve dental oklüzyonu tehdit edici bozukluklar kendiliğinden düzelebilmektedir.
EMZİK KULLANMA
Emzik alışkanlığı parmak emme alışkanlığına benzer yönde etki eder fakat dişlerin ön-arka yöndeki etkisi daha azdır
DUDAK ALIŞKANLIKLARI
Bu alışkanlıkları dudak ve ağız çevresindeki kasları etkiler. En fazla görünen hali alt dudağın üst keserlerin arkasında kalıp kuvvet uyguladığı durumdur. Alt keserlerin geriye, üst keserlerin öne doğru olan kuvveti alt ve üst keserler arasındaki mesafenin artmaya başlamasına sebep olur.
DİL İTİMİ
Bu alışkanlık çocukların ön dişlerini ve çenelerini ileriye doğru itmesiyle kazanılır. Dil itme; alt ve üst ön dişlerin aşırı önde olmasına ya da aralarının açılmasına neden olur. Sorun tedavi edilmezse, dudaklar ağzı tamamen kapatamadığı için ağız kapalıyken dahi ön dişler dışarıdan görünür. Bu durum yalnızca estetiği olumsuz yönde etkilemekle kalmaz, aynı zamanda ciddi diş eti problemlerinin yaşanmasına neden olur.
ERKEN SÜT DİŞİ KAYIPLARI
Erken çocukluk çağı çürükleri ve/veya gelişimsel anomaliler nedeniyle süt dişlerinin erken kaybı, daimi dişlerde diş sürme problemlerinden sorumlu olabilir. Çocuklarda erken süt dişi kaybı son derece önemli bir problemdir. Süt dişleri ağızda daimi dişler çıkana kadar yer tutucu görevi görürler. Eğer doğal yollar haricinde bu dişler kaybedilirse, kayıp yaşanan dişin yerine diğer dişler kaymaya başlayarak, çekilmek zorunda kalınan ya da kaybedilen süt dişinin yerine gelerek bu boşluğu kapatacaktır. Boşluk kapandığında ise altından gelecek daimi dişe yer bırakmadığı için diş çıkmakta zorlanarak sıkışacak ve bütün dişlerde çapraşıklığa yol açacaktır. Çapraşıklık ve düzensiz dizilmiş dişler ortodontik problemlere yol açmaktadır. Eğer süt dişlerinde erken kaybedilen bir durum söz konusu ise mutlaka yer tutucu kullanılmalıdır. Yer tutucular erken kaybedilen süt dişinin, daimi dişler çıkana kadar mevcut olan boşluğunu koruyan sabit veya hareketli çeşitleri olan aygıtlardır.
SİYAH RENKLENMELER
Çocuklarda hem süt hem de daimi dişlenmede görülen dış kaynaklı renklenmede, siyah renkli materyal, ferrik sülfid benzeri bir bileşiktir ve bakterilerin ürettiği hidrojen sülfid ile tükürük ya da dişeti sıvısında bulunan demirin etkileşimi sonucu oluşmaktadır. Siyah renklenmeler, süt ve daimi dişlerde dişeti kenarına paralel seyreden noktasal, ince çizgi ya da geniş bant şeklinde görülen renklenmelerdir. Bu renklenmeler genellikle oral hijyeni iyi, çürük görülme sıklığı düşük olan çocuklarda tespit edilmiştir.
ONKOLOJİK TEDAVİ GÖREN ÇOCUKLARDA AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞINDA NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Kanserler çocuk hastalıkları arasında düşük bir orana sahip olmasına rağmen, çocuk ölümlerinde kazalardan sonra ikinci sıradadır. Çocukluk dönemi kanserleri yetişkinlerden farklıdır; lösemi, lenfoma ve beyin tümörleri çocuklarda daha sık görülür. Baş boyun bölgesi malign tümörleri çocukluk dönemi tümörlerinin ortalama %53'ünü oluşturmaktadır. Tümör maksillofasiyal bölgenin dışında gelişse bile kemoterapi ve radyoterapinin etkileri ağız-diş ve çene dokularını olumsuz etkilemektedir. Onkolojik tedavi sırasında ve sonrasında gelişen oral komplikasyonlar ağrı, konuşma ve yutkunma güçlüğü ve beslenme bozukluğu gibi ciddi sorunlara yol açarak çocuğun yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Bunun başlıca nedeni kemoterapide kullanılan ilaçların ve radyasyon tedavisinin olumsuz etkileridir.
Kanser tedavisi süt ve sürekli diş gelişimini ciddi olarak etkiler. Hastanın yaşı küçüldükçe komplikasyonlar daha şiddetli gelişmektedir. Bağışıklık sisteminin baskılanması ve ağız hijyeninin yetersiz olması dental ve periodontal yapılarda hızlı bir yıkıma yol açmaktadır
Tükürüğün yapısı ve miktarındaki değişiklikler çürük yapıcı bakterilerin sayısındaki artış̧, mine yapısının hızla dekalsifikasyonuna yol açarak çürüğe neden olur. Radyasyon çürüğü olarak bilinen bu agresif ve yaygın çürükler, bütün diş yüzeylerine yayılma eğilimi gösterir, ayrıca dişlerin geçirgenliği ve renginde de değişikliğe neden olurlar. Radyasyon çürükleri radyasyonun direkt etkisiyle değil, ağız kuruluğu ve floradaki değişim sonucunda gelişmektedir.
Mukozitis, çocuklarda radyoterapi ve kemoterapiye bağlı gelişen en sık karşılaşılan komplikasyonlardandır. Ağız içi dokularının iltihaplanması olan mukozitis belirtileri genellikle radyoterapinin ikinci haftasında başlar ve tedavi bittikten bir kaç hafta sonrasına kadar devam eder. Radyasyon alan tarafta mukozadaki ince ve atrofik görüntü̈ ufak bir travmayla ülserleşerek ağrı, kanama ve enfeksiyon gelişmesine yol açar.
Ağız kuruluğu, baş-boyun bölgesine uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin bir sonucudur. Tükürük bezlerinin zarar görmesi sonucunda tükürük içeriği ve miktarı değişir. Bu değişim pH dengesinin asit yönünde değişmesine ve diş çürüklerinin oluşması için uygun ortam sağlanmasına yol açar. Ağız kuruluğu, tat almada değişikliğe, çiğneme, yutkunma ve konuşma fonksiyonlarında bozukluğa sebep olarak hastaya rahatsızlık vermektedir. Kemoterapiye bağlı ağız kuruluğu sınırlı ve geçicidir 48 saat içinde geçer; ancak radyoterapiye bağlı ağız kuruluğu genelde kalıcıdır veya tedavinin bitiminden 4-12 ay sonra tükürük bezi fonksiyonu normale dönebilir.
Çocuk hastalarda ağız ve diş sağlığının korunması ve tedavi sürecinde çocuğun ağız sağlığı ile ilgili şikayetlerinin mümkün olan mümkün olan en kısa zamanda çözülmesi oldukça önemlidir. Tedavi başlamadan önce koruyucu önlemler alınarak ağızdaki bakteri plağının uzaklaştırılması ve mevcut çürüklerin tedavisinin yapılması gereklidir. Çürük ve ağız içi lezyonun oluşumunun önlenmesi için topikal flor uygulanımın etkili olduğu bildirilmektedir. Çocuğun ailesi yumuşak fırça ile diş fırçalama ve florlu diş macunu kullanma konularında bilgilendirilmeli, tedavi süresince ve sonrasında ağız bakımının önemi vurgulanmalıdır.Kanser tedavisi bir takım çalışması seklinde planlanmalıdır. Bu bağlamda ağız ve diş sağlığının korunması ve komplikasyonlarla mücadelede diş hekimlerine önemli görev düşmektedir.
Sonuç olarak, Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organisation-WHO) ve Amerikan Pediatrik Diş Hekimleri Birliği ilk diş hekimi muayenesinin ilk diş çıktıktan sonra yapılmasını (genellikle 6 ay – 1 yaş arasında) önermektedir. Düzenli olarak altı ayda bir yapılan muayeneler sayesinde hem çocukların diş gelişimi, ağız hijyen durumu ve dişlerde var olabilecek çürükler teşhis edilebilir hem de erken dönemde teşhis edilen dişler tedavi edilerek ve yaygın enfeksiyon, erken kayıplar önlenebilir.