İletişim ve Diksiyon Eğitmeni Gülşen Eser
İletişim ve Diksiyon Eğitmeni Gülşen Eser
Herkesin ortak derdi: "Sıkılmaktan bile sıkıldık!"
31.01.2024 | Çarşamba

Sanki bu ara çocuklu tüm evlerden ortak bir ses yükseliyor:

"ÇOK SIKILDIM"

Sömestir tatilinin ikinci haftasına girdiğimiz bu günlerde, rutin bir düzene ara verip tatille birlikte boşluğa düşen çocukların can sıkıntıları da yükselmiş durumda… Kaliteli zaman kavramının anlamını yitirdiği; çocuklarla geçirilen her anın medyatik bir görsel şölene dönüştüğü tüm tatil aktiviteleri ne yazık ki hiç de normal değil. Çocukları eğlendirmek hatta zorla eğlendirmek için tüm ebeveynler gizli bir anlaşma yapmış gibiyiz. Oradan oraya koşmak zorunda hissettiğimiz çocuk partileri, içi boşaltılmış ama meblağası doldurulmuş atölye çalışmaları ve "mış" gibi yaptığımız daha birçok sömestir planı…

Tek bir ortak gayemiz var:

"ÇOCUKLAR SIKILMASIN"

Halbuki… Bırakalım; biraz bırakalım. Sıkılsınlar. Hatta sıkılmaktan sıkılsınlar.

Yaşamın hızlı akan temposunda, biyolojik ritimlerinin aksine çocuklar da bu çarkın içerisinde maalesef sıkışıp kalmış durumdalar. O kadar çok dış uyaranla haşır neşir haldeler ki gerçek hayat deneyimlerinden çok uzakta yaşıyorlar. "Kaliteli zaman" sosyal baskısı altında ezilmemek için biz büyükler de, çocukların ellerinden çok gerçekçi oyuncaklarını alıyoruz bilmeden:

"SIKILMAK"

Danimarkalı düşünür Soren Kierkegaard'ın sevdiğim bir cümlesi geliyor aklıma:

" Canı sıkılan herkes değişim istiyor."

Evet, aslında sıkılmaktan sıkılıp bir şeyleri değiştirip dönüştürmeye başlamamız tam da bu noktada gerçekleşiyor. Sıkılmak, aslında büyük bir potansiyel taşır içerisinde. Bu hem çocuklar için hem de yetişkinler için aynı kapıyı açmaktadır. Sıkılmaya başladığımızda zihin, üretme panellerinin hepsini devreye sokar. Daha fazla çalışır ve yeni fikirler üretme eğilimi gösterir. "Sıkılma" kelimesi genellikle negatif bir anlam taşısa da aslında çocuklar için oldukça değerli bir duygudur. Çocuklar sıkıldıklarında düşünsel olarak yeni arayışlara yönelebilirler; yaşadıkları durumlar ve kendi dünyalarındaki ufak çıkmazlar için çözümler geliştirebilirler. Bu da tam anlamıyla yaratıcılık kapılarını açan kıymetli bir hazine sandığının anahtarı vazifesini üstlenir.

Sıkılmak aslında hepimiz için bir fırsattır. Sıkıldığımız zamanlarda kendi iç dünyamıza dönerek, kendimizle baş başa kalabilir, düşünebilir ve hayal edebiliriz. Özellikle bugünün büyükleri olarak, çocukluğumuzdaki sıkılmanın ne kadar değerli olduğunu unutmuş gibi görünüyoruz. Örneğin, bir çocuk oyuncağı bozulduğu zaman önce ağlar, üzülür. Sonra kırılan parçanın yerine hayal gücünü kullanarak evdeki herhangi bir kağıt, karton, plastik yardımı ile muadilini yapmaya çalışır. Ortaya çıkardığı oyuncak, çocuğu eskisinden daha mutlu eder. Pekiyi, şimdiki durumda da acaba çocuklara kırılan oyuncaklarını tamir etmeleri için olanak sağlıyor muyuz? Hatta acaba; onlar hiç üzülmesinler diye oyuncak kırılmadan yedeklerini alıp üzülme duygularına bile engel mi oluyoruz? Aslında büyükler olarak çocukların sıkılmalarına, üzülmelerine alan açmak sanıldığının aksine o kadar da kötü bir şey değildir. Hatta çocuğun keşfetme, hayal kurma, çözüm bulma gibi birçok yaşamsal deneyimlerine katkı sağladığımızı özümüze dönüp bir hatırlayabilsek… Keşke… Çocukların sıkılmalarına daha fazla müsaade edebilsek…

Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum da… Sömestir tatillerimiz için öyle muazzam ötesi programlar yapılmazdı ebeveynlerimiz tarafından… Tabi ki dünya değişiyor, yaşam standartlarımız dönüşüyor fakat bazı gerçekler yüzyıllardır şaşmıyor. Ünlü deha Einstein'ın hayal gücü ile ilgili sözleri yıllar öncesinden söylenmiş olsa da, bugün bu inancımızı doğruluyor.

"Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin ön izlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir."

Çocukluğumuzun sömestir tatillerinde yaşıtlarımızla bir araya gelir, oyunlarımızı kendimiz kurar, kurallarımızı ortaklaşa belirler ve hayal edebildiğimiz ölçüde sokaklarda özgürce oynardık. Büyüklerimizin bizi mutlu etmeye mecbur hissettiği prangalarda olmadığı günlerdi. Daha doğrusu bugünkü gibi "SÜPER EBEVEYN" olma sosyal baskısı altında ezilmedikleri, stresten ve yarıştan uzak ilişki biçimleriydi yaşadıklarımız. Sıkılırdık, sıkıldıkça oynardık, oynadıkça mutlu olurduk. Mutlu olabilmenin de sıkılmaktan geçtiğini ancak büyüyüp değişen dünya düzeninde "mış" gibi ebeveynler olunca anlayabildik.

Çocuklar için çözüm bulma telaşına girmek yerine, karşılaştıkları sorunlara çözüm üretmeleri için olanak sağlamalıyız. Bir yetişkin olarak, geleceğin yetişkinlerine bu beceriyi kazandırmak en büyük sorumluluğumuzdur. Yapılan araştırmalara göre, can sıkıntısı iç sesin oluşmasını sağlar; bu durumu yaşayan çocuklarda öz farkındalığın daha hızlı geliştiği gözlemlenmiştir. Geleceğin yetişkinleri olacak olan çocukların, hayal güçlerini açığa çıkarmak için yaratıcı zorluklarla mücadele etmeleri gerekmektedir. Kendiliğinden, tamamen yaradılışsal olarak gelişen bu süreç, çocuklara yaşam boyu üretebilme ve çözüm geliştirebilme, yaşanılan her türlü süreci yönetebilme disiplinlerini de kazandırır. Çocuklar, ileride ihtiyaç duyacakları yaşam becerilerini can sıkıntısı ile baş etmeyi öğrenirken öğrenirler.

Her anı planlanmış robot çocuklar yetiştirmeyi ne zaman bir kenara bırakacağız? Kendi "en iyi ebeveyn olma" egolarımızı tatmin etmek uğruna çocuklarımızın renkli dünyalarından ne kadar çalacağız? Kurstan kursa koşup dururken nefes nefese kalan miniklerin gerçekten "tatil" yapması gerektiğini ne zaman anlayacağız? Tatildeyken bile "boş" vakitlerini "mış" gibi doldurarak yanılsama görsel şölenlere daha ne kadar ışık tutacağız? Bırakın, bırakalım. Rahatlasınlar, rahatlayalım. Sıkmayalım, sıkılsınlar. Çocukların sıkılmaya ihtiyacı var. Dünyanın sıkılan çocuklara ihtiyacı var. Öngörülen çözümlerle duygularını ve düşüncelerini planlayan robotlara değil… Tatil boyu parklarda koşturan, düşen, dizi kanayan, ağlayan, üzülen, üzüntüsünü fark eden, arkadaşı ile tartışıp küsen ve bu küskünlüğe son verecek durumlar geliştirebilen… Sadece bizim istediğimiz yönergelerle bilişsel olarak hareket eden küçük yetişkinlere değil; duyguları ile gülüp eğlenen, üretebilen çocuklara ihtiyacımız var.

Çocuğun kendi çocukluk filminde "nesne" değil; "özne" olmasına izin verelim. Kendini keşfetmesi için sıkılmasına müsaade edelim. Unutmayalım ki en parlak fikirler daima sıkıldığımız anlarda ortaya çıkar. Sıkılmak her çocuğun hakkıdır. Yazın bunu da bir kenara…

SON DAKİKA SON DAKİKA