Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MUHARREM KILIÇ

Sağlıkta şiddet nasıl önlenir?

Türkiye'de bir süredir mesleğini icra ederken şiddet eylemlerine maruz kalan sağlık çalışanlarına yönelik kamusal bir güvence talebi kamuoyunda dillendirilmektedir. Uzunca bir zamandır sağlık kamusunun vicdanını yaralayan şiddet eylemlerini önleme amacına matuf olarak, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin adım nihayetinde 17.04.2020 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda değişiklik öngören yasal düzenleme ile atılmıştır. Farklı türleri ve tezahür biçimleriyle bir modern çağ vebası olarak şiddet olgusu ile mücadelenin kompleks yapısı, konunun sadece ceza adaletine hasredilebilecek bir mesele olmadığını göstermektedir. Meselenin mevzuat boyutu kadar eğitim ve farkındalık boyutları da önem arz etmektedir. Bu bağlamda tüm boyutları ile meselenin genel sağlık ve hukuk politikası ile ilişkisi ortadadır. Konuyu sadece yasal düzenleme üzerinden değil, öncesi ve sonrası ile genel sağlık politikaları ile şiddet olgusu üzerinden ele almak icap etmektedir.

Türkiye sağlık hizmetleri alanında uzun yıllar hem insan kaynağı hem de altyapı yetersizliklerinden kaynaklanan devasa bir kamu sağlığı sorunu ile yüzleşmiştir. Ülkenin genel sosyo-ekonomik ve politik açmazları ile koşutluk arz eder biçimde toplumsal beklentileri karşılamanın çok uzağında kalan bir sağlık hizmeti politikası yürütülmüştür. Genel esaslar çerçevesinde Anayasamızda yer alan "sosyal devlet" ilkesi, sağlık hizmetinin belirli bir standartta kamusal bir hizmet olarak sunumunu gerekli kılmaktadır. Ancak ilgili dönemlerin yetersiz sağlık politikaları ne bu anayasal ilkenin ruhuna ve sosyal adalet ilkesine uygunluk arz etmiş ne de toplumsal taleplere karşılık vermiştir. Bu devasa sorunun çözümü adına özellikle son 15 yıllık süreçte "sistematik ve sürdürülebilir bir sağlık hizmeti politikası" temelinde kamu sağlığı alanında büyük yatırımlara imza atılmıştır.

Sağlık hizmetlerinin yerinde ve erişilebilir bir kamu hizmeti olarak sunulabilmesi, güçlü bir altyapıyı ve etkin bir sağlık sistemini gerekli kılmaktadır. Bu kapsamda sağlık sektörünün güçlendirilmesi, bütünlüklü biçimde kamu ve özel alanları ile birlikte geliştirilmesi gereken öncelikli politik alanlardan biri olarak belirlenmiştir. Bu politika doğrultusunda atılan adımlardan birisi, 01.07.2003 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan "Sağlıkta Dönüşüm Programı" olmuştur. Sözü edilen program, "herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve sürdürülebilir bir sağlık hizmeti" ilkesi üzerinden geliştirilmiştir. Bu dönüşüm programı ile sağlık hizmetlerinin "etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi ve finansmanının sağlanması hedeflenmiştir." Bu kapsamda kamu sektörü alanında etkin ve erişilebilir bir sağlık hizmeti üretebilmek, sağlık hizmetinin kurumsal ve finansal altyapısını oluşturabilmek adına yoğun bir yatırım politikası uygulanmıştır. Belirlenen bu politik tercih ve anlayışa uygun olarak kapasite artırımını gerçekleştirebilmenin farklı finansal ve kurumsal modellemeleri geliştirilmiştir. Türkiye'nin bu sektörel alana yapmış olduğu kamusal yatırımların ve geliştirmiş olduğu öncelikler politikasının değeri, bugün bütün dünyayı esir alan Covid-19 pandemisi döneminde daha bariz biçimde anlaşılır olmuştur. Küresel ekonominin başat aktörü olan Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinin bu pandemik tehdit ile mücadelede içine düştükleri durum kamu sağlığının ne kadar stratejik bir öncelik alanı olduğunu gözler önüne sermiştir. Dramatik can kayıplarının her gün istatistiksel veri olarak ekranlarda paylaşıldığı bu acı gerçeklik bütün dünya ülkeleri açısından politik önceliklerin belirlenmesi noktasında yeniden düşünmenin bir miladı olmuştur. Yaşadığımız bu travmatik sürecin yetkinlikle yönetilebilmesi noktasında ülkelerin en önemli silahının sağlık sektörünün yapısal imkanı ve organizasyonel kabiliyeti olduğu görülmüştür.

Türkiye'nin son yıllarda erişilebilirlik ve etkinlik temelinde tüm ülke sathında yaygın biçimde altyapısıyla birlikte geliştirilerek sunulan sağlık hizmetleri, ne yazık ki bu hizmeti alan bazı vatandaşların sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemleri ile gölgelenmektedir. Kuşkusuz bütün bu sektörel yatırım, kurumsal donanım, teknolojik altyapı ve imkanlar, nitelikli insan kaynağı yani bütün fertleri ile sağlık çalışanları olmaksızın pek bir anlam ifade etmemektedir. Bu kamusal hizmetin baş aktörleri ya da kahramanları sağlık çalışanlarıdır. Bütün dünyada yaygın bir şiddet türü olarak sağlık çalışanlarına yönelen bu zorbalığın, sebep ve sonuçlarının analizi kadar önleme mekanizmaları üzerinde de kolektif bir zihinsel çaba yürütülmesi gerekmektedir.

Bir ülkenin sağlık altyapısı ve hizmet kapasitesinin gelişmişlik düzeyi, sayıca yeterli, özverili ve yetkin sağlık çalışanları olmaksızın çok büyük bir anlam ifade etmeyecektedir. Bu temel öncül üzerinden geliştirilmiş olan şiddeti önlemeye dönük mekanizmalar üretilmelidir. Bunu mümkün kılacak perspektif çok boyutlu biçimde hak bilincinden mevzuat altyapısına; eğitim sisteminden kamusal farkındalığa; medyanın dilinden kültürlenme biçimlerine; sağlık hizmetlerinin organize edilmesinden sağlık personelinin istihdamı politikasına; destek hizmetlerinden ücret politikasına kadar çeşitlenen bir çerçeveyi gerekli kılmaktadır.

Sonuç olarak, "Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda" sağlık çalışanlarını iş ortamında sunmuş oldukları sağlık hizmeti dolayısıyla hedef alması muhtemel faillere "kasten yaralama, tehdit, hakaret ve direnme" suç tipleri açısından verilecek cezanın artırılması öngörülmüştür. Bu yasal düzenleme sağlık hizmeti tarihimiz açısından sağlık çalışanlarının güvenliğini koruma adına önemli bir eşik olmuştur. Mevzuat temelinde düzenlemeye konu olan suç tipleri bakımından bu şiddet türünü önlemeye dönük bir yaptırım hukuku geliştirilmeye çalışılmıştır. Ancak suç ve ceza politikası açısından yaptırımların ağırlaştırılmasının yeterli düzeyde bir önleyicilik sağlayıp sağlayamayacağı tartışmalıdır. Bu noktada yapılacak olan çözümlemede yalnızca şiddet uygulayan kişiye yönelik ceza artırımı "şiddeti önleme" konusunda yetersiz kalacaktır. Bu kapsamda şiddete yol açan sebepler baz alınarak sağlık çalışanının çalışma koşulları, özlük hakları, ücret politikası, hasta kabul protokolleri, sağlık güvencesi ve hasta-hekim ilişkisi gibi esaslı konular da dikkatle irdelenip buna yönelik "çözüm mekanizmaları" düşünülmelidir. Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemlerinin gerekçelerinin daha temelde analiz edilerek bunların en aza indirilmesine dair politika ve uygulamalar geliştirilmelidir.

Not: Konuya daha kapsamlı bir şekilde ele alan "Sağlıkta Şiddeti Önleme Politikasının Mediko-Sosyal ve Yasal Dinamiği" raporuna www.setav.org'dan erişebilirsiniz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA