Argo, cevval bir astronot lisanıdır desem, gülersiniz belki de.
Oysa İstanbul bir 'astronot' kadar görmüş geçirmişlerin diyarıdır, lisanı da öyle!
İstanbul üstüne konuşacaksam daima bir bismillah dilimin ucunda. İstanbul bu! Kolay değil, son peygamberden bize bir müjde...
Argo diyordum. Sokakların, şehrin, kıyıların lisanı. Sur içlerinin ve neşeli varoşların dili. Sırçalı bir dil. Harabelerde gömülü olduğu söylenen definelere benzemekte.
'66'ya bağlamak' diye bir argo vardır, bilir misiniz? Asıl onu soracaktım.
***
Geçenlerde ilahiyatçı bir yazar bir cümlesi yüzünden kırk satır kırk katır muamelesine tâbi tutulmuştu da. Biz de bu durumu 'katılmamız gerekmez ama fikre tahammül terbiyesi şart' şeklinde karşılamıştık. Fakat sonra bir baktık aynı muhterem, küçük bir eleştiri karşısında 'satırcılarla' aynı tonda 'sallamakta'! Saftirik idealizme gerek yok, dedik kendimize. Herkes kendi karşıtıyla mutlu demek. Aynı dilde, aynı yastıkta, karışmasın kimse...
Şaka bir yana; vahiyle haşır neşir, oradan hayatını sürdürenlerin suratları niye sirke satar? Çıngar çıkarma hâlleriyse ayrı muamma. Neyse ki bu görüntülerde din adına tereddüde gerek yok. Gönül (G) vitamini şart, onu diyorum. Nobranlık bir salgın bu iklimde.
Mevlana Celâlettin Rumî 'ye sormuşlar, neden bu kadar çok latife yapıyorsun diye!
"Devamlı cennet kokusu alanların abus bir suratla durması mümkün mü?" diye cevaplamış...
66'dan önce '46' vardır: Deli raporu! 60 ihtilalinin zulmünden, çalıştığı yerdeki cazgırlıktan bezen anam öyle bir rapor almış, erken emekli olmuş. Neyse...
'46'lık mısın oğlum sen?' şeklinde kullanılır. 46'lıklar böyle, ama 66 başka bir şey!
***
Her dilin kendine has bir de argosu var. Bugün bütün milletlerin öz dillerinin yanında, cümle sınıf ve zümrelere has birer de argoları mevcuttur.
Tanzimat devrinde Şair Eşref argoyu sere serpe kullanmıştır. Daha sonra Ahmet Rasim,
Neyzen Tevfik, Hüseyin Rahmi, Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar Alus eserlerinde argoya bir masa ayırmışlardır. Ağır Roman'ı da saymadan olmaz.
Zannımca argo kullanımı
Türkiye'de en çok İstanbul'a yakışır. İstanbul argosunun gelişmesinde külhanbeylerin, Osmanlı itfaiyecisi tulumbacıların, ayaktakımının, arka mahallenin, sıradan insanın rolü büyük. Argo kullanmanın nedenlerinden biri de, konuşma ya da yazıya canlılık, heyecan getirmesidir. Pek çok argo sözcükte hep şıngır mıngır bir mizah duygusu saklıdır.
Edebiyat alanında argonun; sıcak durumlar yaratma, gündelik dile yaklaşma, dile yeni ve dinamik bir boyut getirme gibi amaçları olduğu söylenir.
Bunlar ayrı mevzu...
***
'Biz o işi 66'ya bağladık' hadisesine gelince.
Ebced hesabına göre 66, çifte vav demek. Çifte vav, camiler ve tekkelerde hüsnü hat ile görünür. Erbabı için 'çifte vav' Allah ismi şerifine işaret eder.
66'ya bağlamak, Allah'a havale etmek, işi ona bırakmak anlamına gelmekte. İşimiz Allah'a kaldı, demek yani!
Sufi argosu.
66'ya bağlamak iyi bir şey, onu söylemek istiyorum. Kim bağlamak istemez, kim bırakmaz ki ipin ucunu -onca dert mihnet gayretten sonra- O'na.
Argo deyip geçmemeli, orada ne hazineler var. Değil mi ya?