Geçen gün diasporam Eminönü'ne, bankama uğradım. Kartımı alacaktım. Fakat gişeler hengâme! Sordum, "para mı yağdı bir yerlerden, nedir bu?" Basma desenli yeşil elbisesiyle şık müşteri temsilcisi, "Piyasa nefes aldı" dedi. "Para çıktı ortaya, alışveriş yükseldi, tedirginlik azaldı..."
Tahtakale biliyorsunuz sadece döviz piyasasını değil ekonominin durumunu da okumak için mühim.
Sokaklar tıklım tıklımdı, kafelerde yer yoktu. Halk dükkânlara hücum etmişti, balıkçılar yok satıyordu. Peynircilerde ve pastane malzemesi satanlarda kuyruk vardı. Bireysel girişim çiçeklenmişti.
Hatta Arap turistler ve benim gibi 'Karakafalar' dışında Mısır Çarşısı'nın yanına dizilmiş, börek-tatlı-vafıl-kebapburger satan mekânlarda balo kıyafetleriyle bazı 'Beyazları' görmek enteresandı. İçimizde bir tür uzlaşma heyecanı yaratmadı değil. Fakat bu konuda teenniyi elden bırakmak niyetinde değildik desem, inşallah kutuplaştırıcı olarak nitelenmem...
Eminönü, meydan-liman düzenlemelerine gelince hakikaten bir fecaat. Taştan kanepeler! Bazılarının içine elektrik döşenmiş ısınsın diye, çalışmıyor tabii. İstanbul'un bir 'romatizma' şehri olduğu unutulmuş, rutubetli havada halkı taşa oturtmaca!
Eminönü, alt geçitler bakımından da yanlış düşünülmüş. Geçitler dar ve aşırı samimi bir izdiham.
Haliç kıyısına yapılan katlı otopark ise trafiği allak bullak etmekte. 'Niye Altınboynuz'un en güzel yerine böyle bir şey?' diye sorarsanız, bu dünya harikasının kıyıları bağ bahçe olmalı derim.
Dünyada internette vakit geçiren 3. ülke olduğumuz bilinirse, arabalarımızla gösterişte olmamız da normal!
Toplu taşımanın merkezine ciplerle dalmak ata sporu. Eminönü, trafik ışıklarını hiç takmayan yayalar için doğal cennet. Tınmadan caddede salınanların deli klaksonlar eşliğinde halay çekmeleriyse seyretmeye değer... İnsanlarda gözlemlediğim asabiyet bir miktar azalmış. Belki de Osmanlı hanlarının, bir türlü bitmez restorasyonuyla Yeni Cami'nin atmosferi homurdanmaları etkisizleştiriyor. Baharat kokuları da müsekkin görevi görüyor olabilir. Başörtülü teyzeler, Faslı kızlar, Farisi delikanlılar, torbalarıyla bir masaya yirmi kişi çöküp nefeslenen geniş pardösülü hanımlar ülkesi.
Seçilmişlere ve geçilen hükümet etme sistemine 'tanımıyoruz' şeklinde çıngar çıkarılmadıkça herkes herkesi dinliyor. Hatta "Asıl İstanbul'a" Eminönü'ne, baba yadigârı mekânlarına dönüp düzgün işyerleri açan melül modernlerde bile ortak bir lisan revaçta.
Eminönü insanı iyileştiriyor.
***
Gözlerinin ta içinden gülen garson kardeşim, çayımı önüme koyuyor. Biraz önce mizah paratoneri Of'ludan beyaz peynir kestirdim. O paketi yaparken tezgâhtaki iki dilim salamı ağzıma attım. "Oh" dedi Of'lu, "açık büfe mi burası?" O mızırdanırken misket peynirlerini de lüplettim: "Diyetteyim öğle yemeğim bu oğlum!" "Aman abi" dedi "sen diyette olma, biz zarardayız bu diyette!"
Maduro geliyor, çayla birlikte aklıma! Ekonomik sistemi bizim eski sisteme benziyor. Kamu İktisadi Teşebbüsleri, başlarında generaller. Amerika dersen, sabıkalı psikopat! Kemalistler, sallanan antiemperyalizmleriyle bir yastıkta mutlular mı acep sorusu kafamda.
Karışma diyorum içimden, kimsenin aile hayatına.
Eminönü, iyi geliyor mizaca...