Siyaset yazarı değilim, siyaset bilimcisi de... Bu nedenle siyasi toplara çok nadir girerim. Genellikle de sabrımın taştığı zamanlar...
Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'talimatı' ile CHP'den 15 milletvekili İyi Parti'ye geçip onlara TBMM'de grup kurma ve dolayısıyla Meral Akşener'i cumhurbaşkanı adayı gösterme yolunu açtı. Siyasette 'hülle' lafına alıştık da, benim alışamadığım bir şey var: Siyasi ilke nerede, etik amaç nerede, dik duruş ve politik omurga nerede? Liderin tek işareti ile parti değiştirip siyasete atılmadan önce aklının ucuna bile getirmediği, hatta neredeyse taban tabana zıt olduğu bir siyasi oluşumun rozetini 'zorla' takmak, hangi etik düşünce ile açıklanabilir?
Bir de CHP yıllardır rakiplerini 'tek adamlıkla' suçlamıyor muydu?
Peki bir kaş göz işaretiyle 15 milletvekilini öteki partiye geçirmek ne oluyor?
Hazır siyasetin kara sularına girmişken, bir çift sözüm de meslektaşlarıma olacak. Devlet Bahçeli çıkıp "26 Ağustos'ta seçim istiyoruz" dedi. Birkaç gün sonra bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan "24 Haziran'da seçim var" açıklamasını yaptı.
Takip eden pazar günü de CHP'den İyi Parti'ye 15 milletvekili transfer oldu.
Peki biz bu üç önemli siyasi gelişmeyi öngörebilen bir tek gazetecilik tüyosuna rastlayabildik mi?
Hayır. Bu flaş gelişmelerin hepsi, hepimiz için sürpriz oldu. Eskiden parlamento muhabirleri, gazete ve televizyonların Ankara temsilcileri ve siyaset yazarları kulis koklar, bu tür gelişmeleri önceden haber alır, herkesi atlatıp manşetten patlatırlardı.
Peki ya şimdi?
Gel de Hıncal Uluç ustaya katılma... Bu memlekette gazetecilik ölmüş, ağlayanı yok!