Yaz... İnsanın içine huzur ve mutluluk vermesi gereken mevsim. Ama benim ülkemde yaz gelince, ölümlere yeni ölümler katılıyor.
Ormanlarımız cayır cayır yanıyor, içimizle birlikte...
Denizlerde, göllerde, su kanallarında boğulup duruyoruz.
Daha geçen hafta sonu bir gün içinde dokuz kişi boğuldu. 'Sudan sebeple' yitirdiğimiz dokuz can...
Dile kolay... Şimdi önümüzde iki bayram var.
Korkarım, yollar yine kan gölü olacak. Memlekette nice güzel gölü kuruttuk da, şu asfaltlardaki kan gölünü kurutamadık bir türlü...
Televizyona bakıyorum, birbirinden saçma, özensiz, insanı zorla diğer kanala gönderen kamu spotları...
Ne biraz yaratıcılık, ne cazibe barındırıyorlar. Hepsi devlet dairesinin camına yapıştırılmış 'ilam' gibi. Peki nerede orman yangınları, boğulmalar ve trafik kazalarını önlemeye yönelik 'seyredilebilir' kamu spotları?
Bu memlekette filmlerine bayıldığımız yönetmenler, burnumuzu ekrana yapıştıran senaristler, her seferinde yaratıcılıklarına şapka çıkarttığımız reklam metin yazarları yok mu? Şimdi, her filmiyle gönül telimizi titreten Çağan Irmak'a orman yangınlarıyla ilgili bir kamu spotu hazırlatmak için teklifte bulunsanız 'Hayır' mı diyecek? Yılmaz Erdoğan'a 'Şu trafik terörü için yüreklere dokunan bir metin yaz' diye ricada bulunsak, sırtını mı dönecek?
Her dizisi, her filmiyle toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşmayı beceren Birol Güven'e boğulma vakalarını önleyecek bir kamu spotu çek desek, kapıyı yüzümüze mi çarpacak?
Ama önce kamu spotunu 'ulufe' olmaktan çıkarmak gerek. Yani maksat, 'üzüm yemek' olmalı...