Tavuğun sofralarımızda önemli bir yeri vardı bir zamanlar. Örneğin benim çocukluğumda bizim evimizde tavuk genellikle "haşlanırdı." Suyuna çorba yapılır, eti söğüş olarak pilavın üzerine didiklenir, öyle yenirdi. Ama o günlerde yediğimiz tavukların eti son yıllardakilerden çok farklıydı, tavuk etinin bir kişiliği vardı. Bazen uzun yaşamış bir tavuğa rastladığımız da olurdu. O zaman kolay kolay pişmez, biraz sertçe kalırdı. Ama etinin lezzeti, bu ufak tefek kusurları unuttururdu. Ayrıcalıklı bir yemek malzemesiydi, pahalıydı. Misafire ikram edilecekse, daha özenli pişirilirdi. Örneğin kızartılırdı. Sonra biz tüketiciler bir vurdumduymazlık içine girdik. Kimse bir yiyecek ürününün lezzetini, kaynağını, nasıl üretildiğini, kalitesini sorgulamaz hale geldi. Tek beklentimiz bir malı ucuza mal etmek oldu. Bir markette tüketiciler bir dizi ürün içinde otomatik olarak ellerini en ucuz olanına uzattılar. Bu ucuzluk furyası öylesine yaygın hale geldi ki, üretimi, satışı kontrol etmeleri gereken yetkililer bile ucuzluk uğruna hileli, kalitesiz ürünlere göz yumdular. "Yoksul vatandaş aç mı kalsın?" zihniyeti, yiyecek kalitesini dibe vurdurdu.
ÖZEL BESİNLER
Oysa dünyada çok daha lezzetli tavuklar üretilip market reyonlarına ulaştırılıyor. Skalanın en üzerinde, şarapta olduğu gibi, üretildikleri bölgenin adıyla anılan tavuklar yer alıyor. Örneğin Fransa'nın Bresse bölgesinin aynı adla anılan tavukları bu gruptan. Yine Fransa'dan bir başka örnek, beyaz bir beze sarılı olarak satılan 'poulet au torchon' diye adlandırılan, kesilmeden önce 40 gün özel besiye çekilmiş tavuklar. Bizdeki tavuk kalitesinin en alt düzeyde sürüp gitmesi karşısında bu sütunda bir süre önce "Tavuğumu istiyorum," diye isyan etmiştim. Derken geçtiğimiz ay Ömür Piliç firması umut verici bir davet mektubu gönderdi. Doğa Çiftlik Pilici adı altında yeni bir tavuk cinsi üretmeye başlamışlar, bu tavuğu tattırmak üzere Feriye Lokantası'nda bir yemek düzenlemişlerdi. Şef Vedat Başaran'ın elinden çıkan, aynı cins tavuğun çorbasından fırında pişirilmişine, haşlanmışına dek değişik yöntemlerle hazırladığı, ayrıca lezzetlendirici herhangi bir baharat ya da marinat kullanmadığı yemekler mükemmeldi. Keskinoğlu firmasının da lezzetli tavuk üretimi için çalışmalar yaptığını biliyordum. Geçtiğimiz hafta Keskinoğlu da yeni tavuklarını görücüye çıkardı. Yeme içme konusunda uzman bir grup meslektaşımla birlikte yine Feriye Lokantası'nda düzenlenen yemeğe katıldık. Keskinoğlu'nun yeni tavuğunun adı Keyf-i Lezzet. Davette çorbasından ızgarasına, haşlanmışından kızartılmışına, hatta tuzdan bir kabuk içinde, fırında pişirilmişine dek değişik tarzlarda hazırlanmış birçok çeşidini tattık. Doğrusu benim gibi piyasa tavuklarından şikâyet eden, zor beğenen tüm davetliler, hepimiz sonuçtan çok memnun kaldık.
GÖRÜNÜŞÜ FARKLI
Yıllardır önümüze konan tavuklarla bu iki firmanın yeni ürünleri arasındaki fark, tavukların cinsinden kaynaklanıyor. Türkiye'de tavukçuluk sektörü uzun zamandır Broiler cinsi denen 45 günde kesim boyutlarına ulaşan tavuklar üretmekte. Ömür Piliç'in yeni tavuk türü ise Sasso ırkından. Broiler pilicine göre iki kat daha fazla yaşam alanına ihtiyaç duyuyor. Tamamen tahıl ve bitkisel bazlı doğal yem ile besleniyor. 64 gün ya da daha uzun sürede kesime hazır hale geliyor. Metre karede on piliçten fazlasının bulunmadığı kapalı kümeslerde gün ışığından yararlanılarak yetişen bu yeni ırkın dış görünüşü de klasik Broiler tavuklarından farklı. Göğüs ve bacakları daha ince ve daha uzun. Kümeslerde gece yapay aydınlatma yapılmıyor, hayvanlar güneş saatine uygun olarak yaşıyor. Ayrıca hayvansal protein, antibiyotik büyütme faktörü ve parazit ilaçları kullanılmadığı, beslenmede sadece yemlik tahıl ve bitkisel protein bazlı yemden yararlanıldığı belirtiliyor.