Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

İçkiyle kumar olmaz

Ülke çapında son yıllarda yaşadığımız en büyük gıda felaketi patlak vermeden birkaç gün önce, 19 şubat günkü yazımda şöyle yazmıştım: "Son zamlarla 70'lik şişesi 22.5 liraya satılmaya başlanan Yeni Rakı, sahte rakı üreten vicdansızların bir süredir ağzını sulandırıyor. Şimdiden insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden bu kaçak damıtılmış rakıları lokanta lokanta dolaşarak pazarlayanlar olduğu gibi, ne yazık ki ucuzluğuna kanıp bu rakıları alan ve müşterilerine sunan restoran ve meyhaneler de var. Vergi gelirlerini artırma görüntüsünün ardında yatan "İçki içeceklerine zıkkım içsinler" mantığının toplumsal hayatımıza, özel yaşamımıza ve ekonomimize yarar değil, zarar vereceği apaçık ortada. İş işten geçtikten sonra duyulacak pişmanlığın ise kimseye yararı olmayacak.." Ne yazık ki bu yazılanlar çok acı biçimde gerçekleşti. Şu satırları kaleme aldığım ana kadar sahte Yeni Rakı'lardan zehirlenerek hayatını kaybedenlerin sayısı 30'u buldu. Korkarım daha da artacak. Gözlerini ve daha başka yaşamsal melekelerini kaybedenler de cabası. Ancak bu yazımda belirttiğim, "iş işten geçtikten sonra duyulacak pişmanlık," görünüşe göre pek söz konusu değil. Herhangi bir gıdadan bu kadar kişi zehirlenecek ve yaşamını yitirecek olsa, medya önünde boy gösterip yüksek perdeden, her türlü önlemin alınacağını, bu gibi insan sağlığı ile oynayanların en ağır cezalara çarptırılacağını söyleyen yetkililer hala ortada yok. Çünkü bu kez zehirli gıda, sahtesi de olsa bir içki ve ölenler de içki içenler. Devlete vergisini ödeyerek yasal biçimde hakikisini satın aldığını zanneden, bunun karşılığında da devletin denetimlerine, otoritesine güvenen sıradan, kendi halinde Türk vatandaşlarıydı zehirlenenler. Ama etkili ve yetkili çevrelerin haftalardır süregelen sessizliğinin de gösterdiği gibi, maalesef yazımda belirttiğim, "içki içeceklerine zıkkım içsinler" mantığı, bu gibi felaketlerin insanları içki içmekten caydıracağı görüşü, günümüz yönetim anlayışında hakim. Tıpkı 16 Ocak 1920 günü tüm alkollü içkilerden arındırılmış bir ABD yaratmak üzere yürürlüğe konan içki yasağının ülkedeki tüm kötülükleri ortadan kaldıracağına, suç oranlarını büyük ölçüde düşüreceğine, yoksulluğu hafifleteceğine, ölümleri azaltacağına, ekonomiyi daha iyiye götüreceğine ve genel yaşam kalitesini düzelteceğine inanıldığı gibi...

KADINLAR BAŞI ÇEKTİ
Amerika'da "Prohibition" denen ve 14 yıl süren kesin alkol yasağının ön hazırlıkları da bizdeki gibi sessiz sedasız başlamıştı. Daha 1800'lerin başında kiliselerin desteklediği içki aleyhtarlığının bayraktarlığını kadınlar yapıyordu. Aslında kadınların şikayetçi olmaları için epey neden de vardı. Zira Vahşi Batı filmlerinden gayet iyi bildiğimiz "saloon" denen barlar heryerde çoğalıyor, bu içkili mekanlara sadece erkekler devam ediyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi, saloon sahipleri sadece içki satarak para kazanmakla yetinmeyip, yan gelir olanaklarını da aramaya başlamış, sonuçta buralar kumar ve fuhuş merkezlerine dönüşmüştü. Bu son ulaşılan görünüm, içki aleyhtarları açısından bardağı taşıran son damla oldu. "Tertemiz" bir ulus yaratmak üzere yoğun bir kampanya sürdürüldü. Nihayet 16 Ocak 1920 gece yarısından itibaren Amerika'nın bütün eyaletlerinde tüm alkollü içkiler yasadışı ilan edildi. Prohibition hareketinin liderleri insanların önce alkolden, ardından da tüm kötülüklerden arınmış bir yaşam düzeni içinde yaşayacaklarını hayal ediyorlardı. Oysa umduklarının tam tersi oldu. Çok ciddi vergi kaybı bir yana, alkol insan sağlığı açısından daha da tehlikeli bir ürün olarak gizlice tüketilmeye devam etti. Yakalanan kaçak içkiler kameralar önünde imha ediliyor, yasa dışı içki damıtımevleri ortaya çıkarılıyor, masum görünüşlü dükkanların gizli kapılarından geçilerek ulaşılan illegal saloon'lar basılıp mühürleniyordu. Ama içki tüketimi hemen hiç azalmadan devam etti. Suçlarda bir düşüş umuluyordu, tersine patladı. Üstelik bireysel suçların yerini bu kez organize suçlar almıştı. Yeraltında örgütlenen mafya, ülkenin tüm alanlarına egemen oldu. Devlet yetkilileri mafya tarafından ya parayla yada tehditle satın alındılar. Üstelik anayasa maddesiyle yasaklandığı halde, içki içerken yakalananlar hemen hiç kovuşturmaya uğramıyordu. Bu da devlet otoritesini sarsmaktaydı. Fazla uzatmadan, 14 yıllık sözüm ona alkolsüz dönemin bilançosunu da sunayım: İçki yasağı öncesine göre büyük kentlerdeki cinayet sayısı yüzde 78, ağır suçların sayısı yüzde 13, diğer suçların sayısı ise yüzde 9 arttı. Alkollü durumda otomobil kullandıkları için tutuklananların sayısındaki artış ise yüzde 81 oldu. Alkol tüketimi azalacağına arttı. Bunun göstergesi olarak her yanda yasadışı meyhaneler türedi. Alkol yasağının ardından tuhaf bir uygulamayla, doktor raporuyla içki içmesi gerektiği tescil edilenlere alkol satışı başlatıldı. Rüşvetle bu raporu edinip 95 derecelik saf alkol satın alanların sayısı, uygulamanın başlangıcı olan 1923 yılı ile 1931 yılı arasında yüzde 400 arttı. Ve nihayet, bizim sahte Yeni Rakı skandalımızda olduğu gibi, zehirli alkolden hayatını kaybedenlerin sayısı 1920 yılında bin 64 iken, 1935'te 4 bin 150'ye ulaştı.

HİÇBİR İŞE YARAMADI
İllegal meyhanelerde bira ya da şarap gibi düşük alkollü içkiler yerine kolay taşınabilir yüksek alkollü içkilerin satılması yüzünden alkol bağımlıları eskisine göre daha da çoğaldı. Bu arada bütün dünyaya ekonomik bunalım egemen olmuş, alkollü içkilerden alınabilecek vergilere bir an önce kavuşmak ve bu büyük paraları mafyaya daha fazla kaptırmamak arzusu ağır basıyordu. Alkol yasağının her alanda başarısızlığa uğradığı da anlaşıldığından, 5 Aralık 1933 tarihinde anayasaya eklenen maddenin çıkarılması kabul edildi ve uygulamaya son verildi. Ancak son anda bile mafya kârlı çıkacaktı. Gizli tutulan alkol yasağını kaldırma kararını daha önceden öğrenen mafya, kararın uygulamaya konduğu gün karasuların hemen dışında beklettikleri dev gemilerle bu kez yasal biçimde içki stoklarını ülkeye soktular ve yasal içkiye susamış Amerikan halkının parasını bir kez daha ceplerine indirdiler. Evet, görüldüğü gibi içki içilmesini yasaklarla, zorlamalarla engellemek mümkün değil. İyi niyetinden kuşku duyulmayan bu gibi radikal uygulamalar kesinlikle başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkum. Üstüne üstlük devletin tüm kurumları ve bireyler bundan yara alıyor. Yeni Rakı skandalı bu konuda bizler için son ciddi uyarı. Allah beterinden korusun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA