Oda geldi, ve arşivlerimizdeki çok özel yerini aldı. Kimi gazete yazılarını okuyorum, bu albüm ya da benzerleri üzerine. Genelde genç kalemlerin elinden çıkma yazılar bunlar. Tüm bu albümleri, tüm bu derleme çabalarını tek bir sözcük altında toplamayı seviyorlar: Nostalji... Nostalji deyince akan sular duruyor. Sanki o başlı başına bir müzik türü, bir müzikal anlayış. Oysa öyle değil. Eski şeylerin içinde iyi olanlar da var, kötü olanlar da... Tıpkı eski Yeşilçam gibi, eski Türk pop müziği de iyiyle daha az iyilerin bir karışımı idi. Kör ölür badem gözlü olur misali, eski olan her şeyi nostalji adına yüceltmenin anlamı yok. Ama öte yandan, ne kadar çok iyi şey varmış! Ne güzel sesler, ne alçakgönüllü ama etkili aranjmanlar, ne başarılı yorumlar, ne sağlam orkestrasyonlar... Ve gençlerin "nostalji" deyip geçtikleri işler, bizim nasıl ruhumuza, kişiliğimize sinmiş, hayatımızın ayrılmaz parçası olmuş. Özellikle bizim gibi o dönemleri yaşamış olanlar için, bu toplamların bambaşka bir anlamı var. Bu albümler, bizler için gerçek bir mutluluk kaynağı. O eski dostlara yeniden kavuşmanın, evlerimizdeki eski uzun çalar veya 45'liklerde donup kalmış melodilerin cızırtılardan arındırılmış biçimde yeniden hayatımıza karışmasının büyük zevki. Neler var neler... İzninizle en sevdiklerimden kısaca söz etmek istiyorum. Albümü açan Hümeyra'nın "Otuzbeş Yaş"ı, yabancı bir besteye uyarlanmış ünlü Cahit Sıtkı Tarancı şiirine dayanıyor. Bir yerde bu karışımdan pek hoşlanmadığımı yazmıştım. Ama bu, parçanın güzelliğini ve de yıllar yılı dilimizden hiç düşmemesi olayını engellemiyor. Sen çok yaşa Hümeyra... Diğer parlak kadın sesleri arasında, Nilüfer'in Eurovision galibi Fransız şarkısından uyarladığı "Göreceksin Kendini" var. Nilüfer'in günümüzde de hiç bozulmayan sesi, 1973'den gelen bu plakta, aslını söyleyen Anne-Marie David'i hiç aratmıyor. Aynı şey, bir İtalyan şarkısını "Ben Böyleyim" adıyla yorumlayan Ayten Alpman'ın sade, duru ama zengin yorumu için de söylenebilir. Nesrin Sipahi'in hafif Batı müziği parçalarını yorumladığı albümün tümünün basılmasını merak ve tutkuyla beklerken, şimdilik bu albümdeki Moustaki bestesi "Le Meteque"ten uyarlanan "Hasret"le yetinelim. Sipahi'nin yorumu, unutulmaz Tanju Okan'ınkinden ne kadar farklı... Füsun Önal'ın 70'lerin sevimli parçasına aynı adla getirdiği yorum da çok hoş: "Flört".. İşte biraz unutulmuş sanatçılar... Lale Belkis, tüm şarkılarını bir albümde toplayıp bastırtmayı henüz başaramadı. Demek ki "Liman Şehri"ni daha çok bekleyeceğim... Ama burada en azından "Ya Merhaba Ya Elveda" adlı güzel parçası var. Gönül Turgut'un "Aşkı Sende Buldum"unu dinlerken, 1960'ların bu şarkıcısının nasıl yitip gitmiş bir büyük ses olduğu anlaşılıyor. Aynı şey, Brenda Lee'in ünlü "All Alone Am I"ını yorumlayan Ay-Feri için de rahatça söylenebilir. Hanımlardan gelen birkaç hoş parça daha var. Yeliz'in nefis sesiyle söylediği Enrico Macias bestesi "Bu Ne Dünya" ya da "Cici Kızlar" adlı gurupla söylediği "Deli Kız"la hatırlanan Bilgen Bengü'nün "Söyle Kimdi O" parçası gibi..
SÜRPRİZ ŞARKILAR
Gelelim erkekler faslına... Tanju Okan'sız nostalji albümü olur mu? Ölümünden beri en unutulmayan Türk pop sanatçısı oldu o... Neredeyse Barış Manço ve Cem Karaca'yı bile sollayarak... Bir "meyhane şarkısı" olan "Koy, Koy, Koy" insanı gerçekten de içmeye çağırıyor. Dario Moreno'nun "İstanbul'un Kızları", yıllardır arşivime mal etmek istediğim bir şarkıydı, çok mutlu oldum. Dario'nun tüm Türkçe şarkılarını içeren bir albümün hayalini kuruyor ve bunun, şarkıcının hala sevildiği ve sürekli yeni toplamlarının çıktığı Fransa'da bile olay olacağını haberliyorum. Yerli bir beste olan "Bir Gün Beni Ararsan", Atilla Atasoy'un en güzel parçalarından biri. Ömür Göksel'in "Yaşadım mı, Öldüm mü?"sü için aynı şeyi söyleyemem. Onun çok daha sevdiğim şarkıları var doğrusu. Alpay'dan Rodrigo uyarlaması "Sensizliğimin Şarkısı" ise sürpriz değil: Alpay gibi tüm birikimini albümlere döken bir sanatçının, bu muhteşem parçayı unutması düşünülemezdi. Benim için tümüyle sürpriz olan birkaç şarkıdan daha söz etmek istiyorum. Rahmetle andığımız, erkenden aramızdan ayrılan Kerem Yılmazer'in birkaç plak da yaptığını unutmuşum. Bu bakımdan, "Ah Sen Sen" beni şaşırttı. Bulutsuzluk Özlemi'ni inat ve çabayla sürdüren Nejat Yavaşoğulları'nın güzel parçası "Yalnız Kalma Bu Dünyada"yı hiç bilmiyordum. Keza Nazar gurubunun Eurovision parçası "Sevince"yi de... Ve de, sesini özlemle andığım, en büyük tango yorumcumuz Şecaattin Tanyerli'den ünlü Fehmi Ege bestesi "Ayrılık". Bendeki albümlerde bulunan klasik yorumlardan farklı bu 1968 yorumu, ilk dinleyişte şaşırtıyor ama dinledikçe seviliyor. Bu güzel albümlerin, bu değerli arşiv çabalarının sürüp gitmesi dileğiyle... Ama, ne olur, biraz daha çabuk, biraz daha sık, biraz daha düzenli biçimde. Yoksa, yeniden dinlemek istediğimiz onca şarkıya kavuşamadan bizler göçüp gideceğiz.