Hafta sonu davetli olduğum Kitap Fuarı'na katılmak için yola çıktığımda sandım ki ozanla bir olmuş bir Sivas bulacağım. Çünkü "Sivassız Veysel, Veyselsiz Sivas olmaz!" derler hep. Ama umduğumu bulamadım. Evet bir Sivas buldum. Madımak felaketinden dolayı yedikleri damga nedeniyle mahzunlaşmış, mahcuplaşmış ve içine kapanmış bir Sivas ama içinde Veysel yoktu. Programda sohbet fırsatı bulduğum Sivaslıların gönlüne taht kurmuş Veysel'le ilgili herhangi bir obje göremeyince de tabii sordum. "Niye ozanın sazının sergilendiği bir müze yok bu şehirde?" diye.
Duyduklarım karşısında ise çok üzüldüm. Bir müzesi varmış. Ama orada da ona ait orijinal hiçbir şey yokmuş. Fotoğraflarından, şiirlerinden, onunla ilgili yayınlardan ibaretmiş mekân. Müzeler Genel Müdürlüğü şimdilerde AB destekli bir proje için atağa kalkmış. Hatta İsveç Görme Engelliler Vakfı müzenin hibe ortağıymış. Müzeyi Sivas merkeze taşımak istemişler. Aile karşı çıkınca Şarkışla'daki mevcut müzenin yenilenmesi için projeye başlanmış ama ellerinde içini dolduracak materyal yok. Ailesinin desteği sıfırmış. Rahmetliye ait hiçbir şeye ulaşılamıyormuş. Düşünün ozanın elinden düşürmediği o meşhur sazı Sivas'taki saz yapım ustası Şentürk Usta diye bir adamın dükkânındaymış. Müze yetkilileri istemiş; "Çocukları yeni saz karşılığı bana verdiler bu sazı. Dükkânımın uğuru. Bu uğuru buradan çıkarmam. Erdal Erzincanlı, Cengiz Özkan bile sırf bu saz burada diye bu dükkâna geliyor" deyip vermemiş sazı. Bu işi kafaya takmış bir yetkili "Kim bilir Fikret Kızılok'un 'senin sayende aldım Veysel ben bunu' deyip hediye ettiği altın plak nerede, ne halde?" diyerek hayıflanıyordu.
Sözün kısası, Sivas izlenimlerimle ilgili yazacağım daha çok şey var ama önceliği bu konuya ayırmak istedim. Çünkü ailesi biraz daha sahip çıkmaz ise Veysel'e, bu projeyle yeniden hayat bulacak o müzenin içi boş kalacak.
Kalmasın ne olur. O müze büyük ozanın türküleri kadar dolu, felsefesi kadar sonsuz olsun...