"Eğlencelik" diye satarlardı kabak çekirdeğini biz çocukken.. Beş kuruş verir, bir külah alır, bir saat eğlenirdin çünkü.. Çıt diye kıracak içini çıkaracak, yiyecek, kabuğunu atacaksın..
Bakmayın ben sabırsız, kabuğu ile yer geçerdim de annem kızardı, o ayrı..
Godzilla'yı izlerken aklıma o laf geldi.. "Eğlencelik!.."
İki saat eğlencelik sahneler izliyorsunuz.. Dijital teknoloji artık her türlü film hilesine izin veriyor ya, üret babam üret..
İlk Godzilla, Japon sinemasının Hiroşima ve Nagaziki'ye Japon usülü göndermesiydi. Godzilla, Japonca ayı ve balina sözcüklerinden türetilmiş yapay bir isim. Atom bombasının yaydığı radyasyonlar deniz altında bir yaratığın genlerini değiştirip onu böyle dev bir canavara dönüştürüyor. Dünyayı insanlığı yok edecek bir canavar oluyor..
Yani Japonlar diyor ki, "Bu attığınız atom bombası, dünyayı yok edecek bir canavara dönüşecektir."
Pek haksız da sayılmayacaklarını zaman gösterdi..
Amerikalılar bu göndermeye yanıt veriyorlar bu kendi çektikleri Godzilla filmiyle sanki..
Çünkü Amerikan filmindeki Godzilla, (yani atom bombası), birleşmeye (Çiftleşmeye) çalışan iki canavardan (Almanya ve Japonya olmasın sakın) dünyayı kurtarıyor, bu defa..
Yani bunlar benim zorlama, benzetmelerim.. Filmde anlatılan bir şey yok.. 123 dakika süren, seyri eğlenceli sahneler var.. O kadar!..