Ortaokul'da ilk sınıfı Antakya'da okudum. Babam Gümrük Tabur Komutanı'ydı. Antakya Mutfağını orada tanıdım ve çok sevdim ama, 1954'ten beri Antakya'ya bir daha gitmek kısmet olmadı, ama kısmete bakın, mutfak bana geldi. Son bir ay içinde üç arkadaşım beni, "Çok seveceksin" diye üç yere davet etti.
Üçü de Antakya Mutfağı çıkmaz mı?.. Üçü de güzel.. Üçü de ayrı ayrı özel.. Üçünde de keyifli ve lezzetli saatler geçirince size de anlatmaya karar verdim..
İlki Kadıköy'de Sanatçılar Sokağı diye bilinen Ziya Bey'de.. Gerçekten şirin ve eski bir Kadıköy sokağı.. Bir karıkoca bir ay önce devralmışlar.
Seda, Antakyalı bir ailenin kızı.. Özel bir şirkette çalışırken, "Küçük bir mekanım olsun" hayalini ucundan yakalayabilmiş. Eşi Hakan Yıldırım, Trabzon'lu.
Seda, kurumsal hayatına devam ediyor. Gündüzleri Clark Kent; geceleri Superman gibi. Superwomen tabii.. Hafta içinde plaza kadını, hafta sonları, önlüğünü giyip mutfağa giriyor.
Zahter Pub, hafta sonları, tam teşekküllü Antakya Kahvaltısı veriyor. Kahvaltı menüsünde Sıkma peyniri, carra peyniri, sünme peynir, toz zahter, zeytinyağı, çökelek, yeşil zeytin, siyah zeytin, tereyağı, ceviz veya turunç reçeli, tuzlu yoğurt var. Malzemelerin, tamamı Antakya'dan geliyor. Ayrıca arzu edilirse, çökelek salatası, biberli ekmek ve katıklı ekmek de menüye eklenebiliyor.
Haftaiçinde ve haftasonunda, akşam saatlerinde pub olarak hizmet veriyorlar. Yemek menüsünde de "Antakya tabağı" var. Bu tabaktaki her şey de Antakya'dan, sadece köfte ise Trabzon'dan geliyor. Kendi sofralarına koymadıkları hiçbir şeyi misafirlere vermeme anlayışı ile, bizi kahvaltıda balsız bıraktılar. Bekledikleri gerçek bal yetişmemiş.