O müthiş Aquarium gezisinden sonra, Özer'lerle buluştuk.. Özer nerdeyse 30 yıllık dost.. Grand Otel Sera'nın sahibi bir başka dost, Feyzullah Beyin oğlu.. Özer ve eşi Yasemin gerçekten hoş bir sürpriz hazırlamışlar..
Bir galeriye götürdüler beni.. Pardon, Kültür Merkezine..
Ahmet Muhtar Kızıltan Kültür ve Sanat Merkezi..
Girdik ki, biri asma iki katta müthiş bir sergi ve serginin ortasında çember halinde oturmuş, önlerinde boyalar, tuvaller, çocuklara ders veriliyor.
Özer anlattı.. Kızıltan bir idealist.. Merkez kesinlikle kâr amaçlı değil. Sergiler mesela, satış amaçlı değil..
Antalyalılar, özellikle çocuklar gelsinler, öğrensinler.. Kente yüzbinlerce gelen yabancı turistler, bu ülke, bu bölge sanatına yönelik bir şeyler görsünler, döndüklerinde anlatsınlar diye, bunca emek, bunca masraf..
Kasım ayının başında açılmış merkez.. Mehmet Çebi'nin dillere destan Hat Koleksiyonu'nun bir bölümü "Aşk-ı Nebi San'at Olunca" başlığı ile sergileniyor.
Aşk-ı Nebi, yani Peygamber Aşkı.. Peygamberi anlatan hatlara Hilye-i Şerife deniyor. İlk defa Hafız Osman Efendi tarafından 1600'lü yılların ikinci yarısında başlamış, Hilyeler.
Kızıltan'ın sergiyle birlikte dağıttığı kitap bir bilgi yumağı..
En ünlü hattatlarımızdan seçilmiş, yazı ve süsleme sanatı şaheserlerini hayran hayran seyrettim. Hat merakım, Sakıp Ağam'la başlamıştı. Onun harika bir koleksiyonu vardı. Sabancı Müzesi'ni bu koleksiyonla açmış, elimden tutup beni salon salon gezdirirken anlatmıştı.
Resmin yasak olduğu İslam'da yazı ile sanat yapmış ustalar..
Kızıltan'ın kitabında okudum. Resmen portre bu Hilye-i Şerifeler..
Yukardan aşağı bakınca, tepede başmakam var. Besmele yazılı. Sonra göbek.. Dört köşesinde dört Halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'nin adları.. Göbekte Hazreti Ali'den naklen Peygamberin fiziksel özellikleri.. Kuşak bölümünde, Peygamberle ilgili ayetler, en altta etekte ise gene Hazreti Ali'den Peygamberi anlatan son sözler..
Kitabı sonra okudum. Şimdi bu öğrendiklerimle, o sergiyi yeniden görmek istiyorum.. Ve de Ahmet Muhtar Kızıltan'a sarılıp kucaklamak..
Bu ülkenin böyle idealistlere öyle ihtiyacı var ki..
Sergiden doğru akşam yemeğine.. Antalya'da yemek, Yedi Mehmet, demek!..
Üniversite öğrencisiyken bir gurup arkadaş Antalya'ya ilk kez gelmiştik.
"Yemek nerde yenir" dedik.. "Yedi Mehmet Lokantası" dediler. Kent küçük, bu da kentin içinde ufacık bir esnaf lokantası.. Ama nasıl bir lezzet, olmaz böyle şey..
Ondan sonra her gidişimde Yedi Mehmet dedim hep. Yedi Mehmet de büyümeye başladı. Sığmadı, taşındı. Gene sığmadı, Konyaaltı'nda koskoca bahçe içinde koskoca salonlarla bir bina yaptırdı, yıllardır orda..
Vedat Milor "Pilav yemek için Antalya'ya gidilir" diyor, o ünlü, bademli, fıstıklı Yedi Mehmet Pilavını anlatırken.. Katılırdım.. Pilav yemek için Antalya'ya, Yedi Mehmet'e giderdim..
Ama şimdilerde fazla turistik olmuş Yedi Mehmet.. O tadına doyulmaz, insanı ana yemeğe bir türlü geçirmez, tadarken doyurur, zeytinyağlılarında bir düşüş var.. Dost acı söyler.. Antalya'da başka lokanta da olmayınca, söylememiz lazım..
Rekabetsizlik mi gevşetmiş, Mehmet Usta'nın torunlarını, yani üçüncü kuşağı bilemem..
O tadına doyulmaz bademli pilavı istedim.. Çok sıradan geldi.. Yedi Mehmet Efsanesi Tandırdan istedim yanına biraz.. "Tandır yok" dediler..
Hakkı Usta'yı, babalarını yeni kaybettiler. Acıları büyük, anlıyorum.. Ama Yedi Mehmet de Antalya'da tek.. Bir tek.. Üzerine titremek lazım!.
Sonrasını en başta yazdık.. Atatürk Kültür Merkezi'nde muhteşem Fazıl Konseri..
Yarın, İkinci Antalya seferimi anlatacağım..