Yatak odamda dört kocaman pencere var.. Hepsinde de güneşi sızdırmayan pancurlar.. Işıkta uyuyamam.. Sabah erken kalkmam gerekti mi, pancurları aralarım.. Güneşin odama dolmaya başlayan ışıkları ile uyanmam başlar.. Normal günlerde beni uyandıran baş ucumda duran Sony radyomdur.. Saatini radyo dalgalarıyla ayarlayan, yaz saati, kış saatine kendi kendine geçen, kurulmaya, pil değiştirmeye ihtiyaç duymayan, dünya pratiği bir radyo saat..
Aslında ampül ayni zamanda sanki.. Ekranı o kadar ışıklı.. Bu yüzden yatarken tuşuna dokunurum, kararır..
Alarmı 8.15'e ayarlı.. Tam o saatte önce ekran aydınlanır, kapkaranlık odaya ışık dolar.. Ayni anda, radyo otomatik çalmaya başlar.. Işık ve müzik birlikte uyandırır beni.
Radyom TRT kanallarından birine ayarlı.. 91.60 FM.. Alaturka müzik çalar.. Artık nerdeyse unutmaya başladığımız müziği dinleme fırsatı bulduğumuz ender yerlerden biri.. O saatte TRT Nağme diye bir program var.. Alaturkanın en güzel parçalarını çalarlar.. Eskiler, yenilerden seçerler.. Sadi Hoşses'ten, Münir Nurettin'e, Zeki Müren'den, Münip Utandı'ya, Müzeyyen, Behiye'den Melihat Gülses'e.. Bir saat boyu, yani evden çıkana dek, alaturka dinlerim..
29 Ekim sabahı da ayni saatte odam aydınlandı.. Hem de nasıl aydınlandı.. Yani tesadüfün bu kadar güzeli olmaz..
"Sadettin Kaynak'ın şarkısı" dedi spiker ve Safiye Ayla'nın eşsiz sesi odama yayıldı..
"Kurtuluş savaşında
Yirmi sekiz yaşında,
Mangasının başında, taşıyor.
Yanık Ömer, yiğit Ömer
Siperleri aşıyor."
Hayatta en sevdiğim türkülerdendir.. Sözleri müthiş etkilemişti beni, ilkokul birinci sınıf öğrencisiyken gittiğimiz köyümüzde, gramofondan dinlerken..
Gramofon köy gecelerinin en büyük eğlencesiydi.. Lüks lambalarının aydınlattığı bahçede, akşam yemeğinden sonra kuyu başında toplanırdık..
Babam çok keyifli olduğu zaman bir kadeh rakı koyardı önüne, bizim oraların dünya lezzeti kavunu ve incecik kesilmiş Manyas peyniriyle..
Sonra ağbime seslenirdi..
"-Öcal, bir Yanık Ömer koy!.."
78'lik taş plak (Bugünün gençleri neden bahsettiğimi anlamak için google'a baş vursunlar) yığınından Yanık Ömer'i arar bulurdu ağbim..
Ben de, bana düşen görevi yapar, kolu kapar, gramofona takar, kurardım. Elektrik nerde?..
Gramofon saat gibi kurularak çalışırdı.
Yanık Ömer, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından bir çavuşun öyküsüydü.
Savaşı zaferle bitirince, köyüne döner ve yavuklusu Gülpembe ile düğün dernek evlenirlerdi. Türkü savaş sahnesiyle başlar, düğün satırlarıyla biterdi.
"Hey, Yanık Ömer attan iner,
Pembegül'e bağlar kemer,
Köylülere gider haber;
Düğüne, düğüne..."
Oradaki "Hey"i Safiye, bülbül sesiyle öyle bir çekerdi ki..
Babam Yanık Ömer'in, Atatürk'ün en sevdiği türkü olduğunu anlatırdı.. O yüzden daha da severdim..
Çocuk aklımla, Atatürk'ün en sevdiği türküye, mana da verirdim..
Yanık Ömer, ülkesini işgal edenlere karşı kahramanca savaşan Anadolu halkıydı.. Gülpembe ise, Cumhuriyet!..
Düğün, o halkın, Cumhuriyet'e kavuşması!..
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!..