New York'da "Donatello'dan Bellini'ye Rönesans".. Londra'da tanınmış İngiliz ressam David Hockney.. Yanısıra "Picasso ve Britanya" sergisi.. Paris'te, yenilenen mekanında Monet.. İstanbul'da ise, Salvador Dali, Van Gogh, Rembrandt ve Çağdaşları..
Geçen hafta sonu internetteki kısa turun özeti.. New York Times haksız değil. İstanbul gerçekten sanatta patlama yaşıyor. Hatta, zaman zaman da öne çıkıyor. Tabii, o kara, o kışa rağmen Ankara'dan yola koyulduk. Hıncal Ağabeyim bekliyor. Program mı? İki günde iki sergi, bir tiyatro, bir konser.. Tiyatroyu, konseri ve geçen hafta sona eren Dali'yi Hıncal Ağbimden okudunuz zaten. Sırada, bir renk ve bir ışık ustasının eserleri var. Van Gogh ve Rembrandt. Onları yazmak da bana düştü..
Van Gogh'u Amsterdam'da kendi adıyla anılan müzede ya da dünyanın önde gelen müzelerinde, kitaplarda, ekranda izlemiş olabilirsiniz. Ama bu başka.. Geleneksel anlayışın çok ötesinde.. Antrepo 3'de sergi yok, geleceğe doğru bir adım var.. Sanat ve teknoloji iç içe.. Kırk projektör ve 3 binden fazla dijital görüntü.. Tavanda, zeminde, kolon ve duvarlarda.. Tablo izlemiyor, tabloların içinde geziniyorsunuz. Klasik müziğin seçme eserlerinin eşliğinde o inanılmaz fırça darbeleri ve Provence renkleri arasında sabah oluyor, akşam oluyor, güneş ve yıldızlar yer değiştiriyor.
Nefes kesen bir atmosfer. Ayçiçekleri, tarlalar, Arles'daki o ünlü sarı duvarlı kahve bir adım ötenizde.. Hemen yanı başında, siyah zemin üzerinde son on yıla sıkışan sanatını ve ruh halini yansıtan söylemleri.. Mektuplarından alıntılar.. Yalnızlık, boşluk ve akıl hastalığına doğru gidiş..
İstanbul, 15 Mayıs'a dek.. Sonbaharda Ankara Cer Modern'de..
Sergiyi getiren Abdi İbrahim Şirketine bin teşekkür..
Hollanda, Rijks Müzesi'ndeki restorasyon çalışmaları nedeniyle on yıldır dünyayı dolaşan eserlerin bir bölümü, Rembrandt ve çağdaşı 59 sanatçının 73 tablosu, desenler, objeler 10 Haziran'a kadar Sabancı Müzesi'nde.. Tabii, Müze Müdürü Dr. Nazan Ölçer'in uğraşları sayesinde.. Dr. Ölçer, hiç kuşkusuz, İstanbul'daki sanatsal yükselişin baş mimarlarından biri.. Bu müthiş projeyle, Türk- Hollanda ilişkilerinin 400. ve Sabancı Müzesi'nin 10.Yılı birlikte kutlanıyor. Sergilenenler arasında, New York'taki bir özel koleksiyondan da 12 eser var.
17.Yüzyıl Hollanda sanatının altın çağı.. Tüm Avrupa'da krallıklar ve Katolik baskılar hüküm sürerken, Protestan Hollanda'da bir cumhuriyet modeli egemen.. Dini tolerans farklı inançlara da sığınak oluşturunca denizaşırı ticaret, imalat gibi nedenlerle zenginleşen burjuva sınıfı yükselişe geçiyor. Aristokratlara ait özendikleri ne varsa, uygulamaya koyuluyor, sanatı da koruma altına alıyorlar. Portrelerini, aile resimlerini yaptırıyorlar. Doğaya ait tablolar ve natürmortlar duvarlarını süslemeye başlıyor. Osmanlı kaynaklı lale soğanlarının neden olduğu çılgınlık çiçekli kompozisyonlara yansırken, Doğu'yla yapılan ticaret, kılık kıyafette değişik bir görüntü oluşturuyor. Hem kumaş hem de giysilerde Osmanlı ve Hint izleri beliriyor. Orta ve Uzakdoğu sanata yansıyor.
Rembrandt da bu süre içinde pek çok sanatçıyı eğiterek, ışığı ve gölgeyi öğretip yüzyıla damgasını vuruyor. İşte sergi, baştan sona, dönemin sanata yansıması.. Her tablonun yanında açıklamalarıyla.. Bu arada Delft seramikleri başta olmak üzere, önem kazanan cam ve gümüş dekoratif sanat örnekleri de var. Tabii, bunları İstanbul'da izlemenin tadı ise, bambaşka.. Aklımdan çıkmayan tabloya gelince, van Ruisdael imzalı Yel Değirmeni..