İlk çocukluk arkadaşlarım Kocabaş'la, Karabaş'tı.. Van'ın kasabası Çaldıran köydü o zaman.. Bizim ev de köyün en kenarında.. Kış geceleri kurtlar inerdi köye.. Bu yüzden iki dev köpeğimiz vardı.. Uzaktan bakınca iki canavar.. Eve yabancı sinek yaklaşmazdı, ama ağbimle ben, neler yapardık, gıkları çıkmazdı. Ben dört yaşındayım.. Ata biner gibi binerdim, kulaklarına tutunup.. Anlayın..
Bir gece kıyametler koptu bahçede.. Sabah kalktık.. Dört beş kurt ölüsü.. Karabaş'la Kocabaş, yara bere içinde.. Boğuşmuşlar, kazanmışlar.. Veterinerler geldi, askeriyeden.. Karabaş'la Kocabaş'ı alıp götürdüler.. Bir daha göremedik. Kurtlar kuduzmuş.. O zaman yapacak şey yok.. Karabaş'la Kocabaş'ı uyutmuşlar.. Evdeki matemi unutmam..
İkinci sevgili hayvanım, bu defa benim köyümdeki atımdı.. O zaman altı yaşındayım. Tatil için Çavuşköy'e gittik, Bandırma'dan.. Babaanneme.. Atlarımız var.. Ata binemeyen Çerkes delikanlı olur mu?.. Babam, yanımızda çalışan seyislerden birine görev verdi.. Öğretecek.. İki at var.. Birisi, deli dolu, zabtı zor.. Öteki sakin.. Bahçede dolanıp öğreniyoruz.. O zorlu ata ağbim biniyor, büyük ya.. Sonunda "Tamam" dediler.. İlk sınava çıkacağız.. 30- 40 kilometre falan, Değirmenboğazı Köyümüz var. İçinden dereler akan harika bir cennet. Babamın değirmenleri var. Cemil Amca işin başında. Ona gideceğiz.. Atla.. Arada dere var, orman var, düşünebiliyor musunuz, hem de o yaşta heyecanı..
İki eyer verdi, babam seyise.. Biri Kafkasya'dan kalma harika bir çerkes eyeri.. Öteki yeni yapılmış..
Sabah dar edip, ahıra koştuk ağbimle ki, iki at eyerlenmiş. Güzel eyer deli dolu atta.. Ağbim ayarlamış seyisi.. Ya da o büyük ya.. Protokol yapmış kafasından, seyis.. Bende de inat meşhur o yıllar.. "Ben bu ata bineceğim" diye tutturdum.. Deli ata.. Hiç binmediğim ata.. Öyle tepiniyorum ki, başka şey yapamadılar.. Bindim..
Bu yüzden işte, Savaş Atı filminde atla delikanlı arasında kurulan o muhteşem bağı çok iyi hissettim..
Yaşadım çünkü.. O deli at, beni, benim çocukluğumu, acemiliğimi hissetmiş ve incitmemek için harika özenen bir at olmuştu.. Bütün yaz ve ondan sonraki yazlar sırtından inmedim..
Babamın tayini Kilis'e çıkana kadar..
Orda kedimiz vardı, Yumak.. Yumak gibiydi.. Uzun bir yumak.. Soğuk kış gecelerinde Yumak yüzünden dalaşırdık ağbimle.. Soba salonda yanardı ama, yatak odamız ve yataklarımız buz gibi olurdu. Yatağa girip yorgana sarılınca on dakika titrerdik resmen.. Yumak'la yatmak, sıcak su torbası ile yatmak gibiydi. Yumak hem yatağı hem bizi ısıtırdı.. Peki kim yatacak Yumak'la..
Çok uzun yaşadı Yumak.. Ama öldü sonunda.. Ağbimle bende bir yas, bir yas.. Babamın tepesi atmış sonunda, anneme sitem etmiş.. "Benim anam öldüğünde bu kadar üzülmediler" diye..
Ankara'da Holly "Bir köpek alalım" dediğinde, aklıma Kocabaş, Karabaş ve Yumak geldi.. Nasıl ağladığımız çocukken.. "İstemem" dedim..
"Siz Türkler zaten hayvan sevmezsiniz" dedi, kestirdi attı.. Sonra bir yılbaşı bana canlı bir hediye getirdi. Yeni doğmuş bir Alman Poodle.. Dünyalar şirini.. Adını da Cim Bom koymuş.. "Benim en sevdiğim şey" diye..
Cim Bom ailenin sevgilisi oldu.. Kardeşim Kemal'in oğlu Önder de yeni doğmuştu. Komşuyduk. Beraber büyüdüler.. Mamalarını paylaşırlardı. Öndü, Cim Bom'un mama tabağından Cim Bom gibi yerdi.. Kendi mamasını da annesine çaktırmadan yere dökerek Cim Bom'a yedirirdi, öylesi..
Ayrılmaya karar verdik. Holly Amerika'ya dönecek.. Ben İstanbul'da Erkekçe'yi çıkarıyorum.. O Ankara'da.. Eşyalarını Amerikan Ordusu taşıyacak, bedava gibi nerdeyse.. Bana telefon etti..
"Neleri alayım, neleri bırakayım" diye..
"Cim Bom hariç, her şeyi alabilirsin" dedim.. Karşıda derin bir sessizlik oldu..
"Niye köpek istemediğimi anladın mı şimdi" dedim..
Cim Bom kaldı. İstanbul'a geldi. Gelişim Yayınlarındaki herkesin sevgilisi oldu..