Amerika'da bir insanın mahkum olmadan tutuklu kalması hiç de kolay değildir.
Suçlu oldukları, nerdeyse şüphe götürmeyenler bile yakalandıkları gece karakolun nezaret odasında kalırlar. Ertesi gün avukatları gelir, kefalet parasını yatırır. Zanlı, hakkındaki karar kesinleşene kadar dışarda kalır.
Bu insan haklarına saygıya verilen değerdir.
Hukuk anlayışı, hukuk felsefesi,"Cezasız suç olmaz" değil, "Suçsuz ceza olmaz" üzerine kurulu demokrat ülkelerin hepsinde böyle olması gerekir. "Muhtemel bir suçsuzu bir gün içerde tutmaktansa, muhtemel suçluların serbest dolaşmasına razı olmak, olabilmek.."
İşte hukuk anlayışı bu olan, en azılı katilleri dahi, ilk duruşmada kefaletle serbest bırakan bu ülkede, hem de İMF Başkanı gibi dünyaca ünlü ve fevkalade güçlü bir adam, Fransa'nın gelecek yılki, en kuvvetli Başkan Adayı Dominique Strauss- Kahn, 1 milyon dolar kefalet ücreti teklif ettiği ve dünyada kaçacak yeri olmadığı halde, kelepçeli olarak geldiği mahkemeden kelepçeli çıktı. Yargıç kefalet talebini kabul etmedi. "Tutuklu kalacaksın" dedi.
Bu müthiş adamın, affedilmez suçu, kaldığı otelde çalışan, Gineli bir göçmen kadını taciz etmekti.
Suçla ilgili delil falan da yoktu ortada henüz.. Bir oda hizmetçisinin "Bana saldırdı" ifadesi.. Bir Kahn'ın "Ben o saatte kızımla yemekteydim" deyişi..
Mahkeme, İMF Başkanının değil, Gineli göçmenin iddiasına itibar etti.
Kahn şimdi içerde..
***
Ayşe Paşalı, eşi İstikbal Yetkin hakkında, yaralama, tehdit ve tecavüz iddiasıyla savcılığa başvurdu.Ardından boşanma davası açtı. Dayak yemiş Ayşe'nin hurdaya dönmüş yüz fotoğrafı, 2011 yılına damgasını vurdu.
Mahkeme elindeki ruhsatsız silahla karısını ölümle tehdit eden ve öldüresiye döven Yetkin'e, ruhsatsız silahtan 10 ay mahkumiyet kararı verip erteledi. Yaralama suçunun cezası ise sadece 3 bin 600 lira oldu. Eşler boşandı.
Yetkin eski karısını zorla kaçırdı.
Ayşe kaçıp kurtuldu. Yetkin evini basıp tehdit etti. Ayşe yeniden savcılığa baş vurdu, ama hiçbir şey olmadı. Ayşe, "Ailenin korunması yasası gereği, korunma talebinde bulundu. Mahkeme "Siz artık aile değilsiniz" diye bu talebi de geri çevirdi.
Yetkin, eski karısını 11 yerinden bıçaklayarak öldürdü.
Cinayet göstere göstere geldi. Genç kadın, devletten bin defa koruma istedi. Devlet umursamadı bile..
Ayşe şimdi ölü..
***
Filiz Akdoğan, aşırı şiddet gördüğü iddiasıyla boşanma davası açtı. Coşkun Kara'dan boşandı.
Coşkun iki yıl boyunca kadının peşini bırakmadı. Tehditler etti.
Filiz iki kez polise baş vurup, koruma istedi. "Can güvenliğim yok" dedi. Aldıran olmadı. Coşkun eski eşinin çalıştığı dükkanı bastı, tornavida ile beş yerinden yaraladı. Kadın ağır yaralı hastaneye kaldırılırken, Coşkun savcının emriyle serbest bırakıldı.
Ayşe şimdi hastanede.. Coşkun özgür dolaşıyor.
***
Burhan Demirel 15 yaşındaki Nebahat Karakaya'yı ailesinden istedi. "Kızımız daha küçük, okuyor" yanıtı aldı. Demirel kızın peşini bırakmadı. Okuldan kaçırmaya kalktı. Müdürün şikayeti üzerine yakalanan Demirel'i savcılık serbest bıraktı. Demirel bu defa, kızın babasını tehdide başladı. Demirel, üç kez elinde silahla kızın mahallesini bastı. Aile her defasında jandarmaya ve savcılığa baş vurdu.
Aldıkları yanıt "Ortada ölü yaralı yok, biz kimi yakalayalım" oldu.
Demirel, kızı taşıyan okul minibüsünü silahla durdurdu. Öğretmenler kızı vermediler. Olayı jandarmaya duyurdular. Bir şey çıkmadı.
Bu arada okul müdürü babayı arayıp "Biz kızınızı koruyamıyoruz bu okuldan alın" dedi. Okul kurtuldu.
Ama Demirel evin önünde pusu kurup, önce babayı, sonra kızını öldürdü ve kaçtı. Cinayet gene ilan ederek, reklam yaparak, boru trampet takımıyla gelmiş, ama devletin kılı kıpırdamamıştı.
Nebahat ve babası şimdi ölü..
***
Amerikan mahkemeleri, Gineli bir göçmen kızın şikayeti üzerine, dünyanın en güçlü adamlarından birini, hem de 1 milyon dolarlık kefaleti bile reddederek tutuklarken, Mustafa Balbay'ı dört senedir, hem de şimdi hücrede tutarak, yargısız mahkumluğuna bir de işkence ekleyen Türk hukuku, ellerinde silahlarla "Kaçıracağım, öldüreceğim" diye bağıra bağıra gezenleri, saldırıp yaralayanları, tutuksuz yargılıyor. Komik cezalar verip, onları da erteliyor.
Şimdi iki sorum var.
1. Amerika hukuk devletiyse, biz neyiz?.
2. Başbakan'ın bile "Yola kefenle çıktığı"nı ilan ettiği ülkemizde, şu örneklere de bakarak, her sabah evimizden helalleşerek mi çıkmamız gerekiyor acaba?..
..Ve de bir sorum daha var..
Bu ülkede, kendisini bu sorulara yanıt vermekten sorumlu hisseden, bir, tek bir kişi var mı, çıkar mı acaba?.