Nisan geldi. Program günlerdir elimde.. Nedense hep eskiler hatırıma geliyor. "Ankara baharı müzikle daha güzel".. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin sloganıydı bu cümle.. Sanki başka bir heyecanı vardı, festivalin.. Neler izlenir, neler dinlenirdi bir ay boyunca.. Derken sıkıntılar başladı. Önce, bu festival kendisine yakışmayan salonlarda diye hayıflandık, sonra mali sıkıntılar ve festivali kurtarma çabaları öne çıktı.
2007'de yazdığım bir yazıda, "Finansman nedeniyle seneye olmama ihtimali var" diye not düşmüşüm. Başta Merkez Bankası olmak üzere, devlet kurumları, bütçesi bir milyon dolar civarında olan böylesine önemli bir sanatsal etkinlikten yavaş yavaş desteklerini çekince..
Karayalçın'dan sonra Ankara Belediyesi zaten festivale katkıda bulunmaya hiç yanaşmadı. Zihniyet değiştikçe, festivalin kapsamı da değişti ve bugünlere gelindi. Geçen hafta başlayan etkinliğin ilk günlerinde Ankara'da en çok konuşulan konserler, maalesef, festival kapsamındakiler değildi.
Peki, "Festival bir ay yerine daha kısa bir süreyle sınırlandırılıp daha az sayıda ama daha etkin isimlerle programlansa.."
Fikir Hıncal Ağabeyime ait. Festival programıyla ilgili ayni şeyleri hissetmiş olmalı ki, bir telefon konuşmasında kaygılarını dile getirerek, çevremde hemen kabul gören bir çözüm önerdi.
Sonra Şefik Kahramankaptan'la konuştuk. Bu konuların Ankara'daki uzmanı, Çağsav (Çağdaş Sanatlar Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı, gazeteci-yazar.. O, meselenin çok önemli bir başka yönünü vurguladı: Festivalin boyutu küçüldükçe, küçük sponsorların ve yabancı kültür merkezlerinin ilgisi azalıyordu. Örneğin bu yıl, Fransız Kültür festivale önemli bir katkı yapmıştı. Gözardı edilmemesi gereken bir diğer konu da dinleyici yelpazesiydi. Festival sadece "klasik müzik festivali" değil, müzik festivaliydi.
Değişik kesimlere ve zevklere hitap edebilmeliydi. Festival programına da bu açıdan yaklaştı. O geceki etkinliği, Müzikal Komedi'yi önerdi... Tavsiyesine uyup "Küçük bir Kâbus Müziği"ni izledim. Dünya çapında iki sanatçı, Rus asıllı kemancı Igudesman ve Koreli piyanist Joo bize inanılmaz saatler yaşattı. Ünlü aktör Roger Moore onları, "kâbus değil, rüya gibiler" diye tanımlamış. Seyrettik, dinledik, güldük, güldük..
Şimdi daha iyimserim. Sıkıntılar var ama çözümler de var. Belki bir süre daha görkemli açılışlar ve konserler izleyemeyeceğiz. Olsun!. Önemli olan bu festivalin yaşaması.. Başkent'e ait uluslararası bir sanatsal etkinliğin sürmesi.. Önceki akşam, o bir tek boş yer olmayan salon iyi bir örnekti.