NAMIK Duruer adlı okurumdan bir mektup aldım.. Aynen naklediyorum.
"Hıncal Bey merhaba,
Çok kısa bir hikâye anlatacağım. Tarih: 31/12/2006. Yer: Los Angeles'te oğlum Erman Duruer'in baldızının evi.
Türk kolonisinden 23 kişi yeni yıla birlikte girmek için hummalı bir hazırlık içindeyiz. Evi süsledik. Karanlık basmak üzereyken en sevdiğimiz misafirlerimizden biri, tam bir İstanbul beyefendisi kapıyı çaldı. O insanı neşeye boğan sesiyle 'Ev halkı ben geldim' diye seslendi. Elleri dolu. Çerezler, kendi içeceği alkolsüz bira da dahil türlü içkiler, beğeniyle seçilmiş güzelim çiçekler ve de en az 20 yıldır itinayla saklanan tombala.
Eşi ve kızı Türkiye'de olduğu için yalnız gelmişti. O yüzden biraz buruktu. Ancak bu burukluğunu bize hissettirmemek için elinden geleni yaptı. Şu anda 57 yaşındayım. O gece hayatımın en neşeli yılbaşı gecesini geçirdim. Artık Türkiye'ye kesin dönüş planları yapıyordu. Aramızda gümrükleme ve transport işiyle uğraşan bir arkadaşımızla birlikte jeep'ini nasıl Türkiye'ye getireceğini konuştular.
Bu arada Hıncal Uluç ismi de sık sık geçmişti.
Daha sonra bu dünya güzeli, hayat dolu arkadaşımızı Türkiye'ye dönüşünde ani bir kalp kriziyle kaybettik. Herhalde anladınız. Bahsettiğim kişi bizim çocukların deyimiyle Uncle Kazım, sizin deyişinizle Kazım Baba . Bu sabah o'nu hatırladım. Gözlerim doldu. Bu anımı sizinle paylaşmak istedim."
Bu yılbaşı sabahı telefonum çalmayacak, yıllardan beri ilk kez.. Kazım Baba'sız ilk yılbaşımız olacak Namık.. Ama unutulmuyor, kendini unutturmuyor. Ne mutlu ona!..