"Pele'yi dinledim geçen gün.. 'Ben büyük futbolcu olduysam, arkadaşlarım sayesinde.. Etrafımda çok büyük oyuncular vardı' diyordu" diye girdi lafa Mudo.. "Beni Mudo yapan da dostlarımdır .. Sizlersiniz.."
Etrafında bu ülkenin en önde gelen tekstilcileri var.. Aslında çatır çatır rakip olan, olması gereken insanlar.. Yıllar önce Abdullah Kiğılı'nın sürüklemesiyle aralarına karıştığımda şaşırmıştım.. Anlamakta zorluk çekmiştim başta.. Bunlar kardeşten yakındılar birbirlerine.. Nasıl dosttular, nasıl destektiler.. Birlik olduklarında daha güçlü olacaklarını, birlikte daha hızla yükseleceklerini biliyorlardı..
Ben dostluğu, sınıf, asker arkadaşlığında görmedim desem yeridir. Bu birlik, bu arkadaşlık, bu ülkenin en büyük ekonomik krizden geçtiği günlerde onları ayakta tuttu. Hayır, eksik söyledim.. 2000 yıllarının o durağan, o yaprak kıpırdamayan, o köşe yazarlarına "Ne zaman batacağız" tahminleri yaptıran günlerinde, halkı sokağa çıkaran, dükkanlara sokan, onlara yeniden para harcatmaya başlayıp ekonomiye hareket getiren ve ülkeyi krizden çıkaran işte bu bir avuç adam, tekstilciler oldu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün liderliğinde..
"Zülfü bugün bir dünya ödülü daha alırken konuştu.. Dinledim.. 'Dünyada bir şey olmak istiyorsak, önce kendi ülkemizde olmalıyız. Ben Türkiye'de Zülfü Livaneli olamasaydım, dünyada hiçbir şey olamazdım' diyordu.. Dünya markalar dünyası artık. Dünyada bir şey olmak istiyorsak, önce kendi ülkemizde olmalıyız" diye bitirdi sözlerini, İstinye Park içindeki o devasa Mudo Ev ve Yaşam (Hayır o iğrenç con-cept" değil..) Ev ve Yaşam Çarşısında..
Mudo'nun açtığı ve biz dostlarını davet ettiği yer mağaza falan değil. Çok ötesinde..
Ben Ev ve Yaşam meraklısıyım. Ertekin de öyle.. Bir yabancı ülkeye gittik mi, hep bu dükkânlara dalarız.. Conranlar.. Habitatlar.. İç çekeriz sonra.. Dükkanın yarısını taşımak isteriz, mümkün olsa..
New York'tan Sydney'e, Paris, Londra, Milano, Berlin'de ne dükkânlar gezdim. Böylesi yok.. İnanın yok.. Bu Mudo çılgın.. Bu Mudo üşütmüş.. Bu Mudo'nun acilen bir akıl doktoruna ihtiyacı var. Akıllı adam bu yatırımı göze almaz..
Nasıl yakışmış İstinye Park'a Mudo.. Nasıl yakışmış..
Gidin gezin mutlak.. Tek bir şey almasanız da gezin.. Bir müze gibi gezin.. Hele hediye falan düşünüyorsanız mutlak gezin.. Beş liralık olanı da var. Orijinal, farklı.. Paketi açana "Aaa" dedirten..
İçerde bir cafe var.. Oturun orda.. Elif size dünya lezzetleri sunsun. Bir tad cümbüşü ile doyun, sonra gene gezin, öylesi..
Mudo çıkarken "Bu bir şey değil, sen Nişantaşı'nı gör" dedi.. "Hadi len" dedim içimden.. "Bundan öte ne var!.."
Ertesi gün koştum Nişantaşı'na.. Orda yeni açtığı yere..
Hayır.. Çılgın ötesi..
İstinye Park çılgınlıksa, buna laf, ruh doktorluğu kitaplarında da yok.. Bir pasajı, alışveriş merkezini tümüyle boşaltmış. Aralardaki duvarları kaldırmış.. Üç katlı bir Mudo Ev Yaşam yapmış ki, pes.. Pes ki, pes!..
Şeytan dedi ki, hemen eve koş, içinde ne varsa ona buna dağıt, gel buraya en baştan döşe..
Yani dünyanın dört bir yanından bunca güzellik böyle mi toplanır.. 50 binden fazla çeşit var.. Bir bir görmeye kalksanız ömür tükenir.. Nasıl topladın bunları be adam?.. Ve de nasıl zevkle sunuluyor.. Ve de ne akıl almaz fiyatlar.. Bir duvar süsü var, Hindistan'dan gelmiş mesela.. 30 liraya bu ülkede çerçevesini yaptıracak olan bana gelsin, siparişim var..
Yıllar yıllar önce, ilk tanıştığımızda "Büyük düşün" dediğimi hatırlıyorum Mudo'ya..
Adam yatakta "Az öteye git" diyen karısına New York'tan telefon edip "Daha gideyim mi" diyen Nasrettin Hoca oldu, başımıza!..