HER geldiğinde mutlak bir şey anlatırdı Semih Ağabey, gülelim diye.. Ya bir fıkra.. Ama mutlak yeni, mutlak duyulmamış olurdu.. Kırk yıllık fıkrayı yeni gibi satanlardan değildi.. Ama asıl yaşadıklarını anlatırdı.. Kendi anekdotlarını.. Birisi dünya durdukça favorimdir. Fırsat düştükçe yazdıklarımdan, naklettiklerimdendir..
Semih Ağabey o zaman delikanlı.. Akbaba'ya çiziyor.. Karikatür başına 50 kuruş mu, bir lira mı alıyor Yusuf Ziya Ortaç'tan.. Ortaç zengin, ama cimri..
Gene bir gün uğramış Semih Ağabey.. Karikatürleri bırakmış.. Bir liralarını almış, çıkıyor.. "Nereye" demiş, Ortaç.. "Şöyle bir Beyoğlu turu" demiş Semih Ağabey.. "Bir sinemaya giderim belki.."
"Aman o zaman" demiş Ortaç.. "Beyoğlu'nda Aret Portakal'ın (Evet, aynen o.. Raffi'nin babası) antikacı dükkanı var.. Ona uğra.. Kapıdan girer girmez sağda bir heykel var.. Ona hiç bakmadan yanından geç.. Dükkandaki malları dikkatle inceler gibi yap, ama heykelle hiç ilgilenme.. Tam çıkarken gözüne çarpmış gibi Aret Efendiye işaret et, küçümser bir eda ile "Yahu bu da kaç para" diye sor.. Benim heykelde gözüm kaldı. Bunu da Aret fark etti.. Domuz herif iyi arkadaşım. Bende para olduğunu da biliyor.. 2 bin liradan kuruş aşağı inmiyor. Oysa normal bir müşteriye asla 2 bin demez, onu da biliyorum. Sen çaktırmadan gerçek fiyatı öğren bakalım.."
Semih ağabey girmiş Portakal Antikacısına.. "Oskarlık oynadım" diye anlattı.. "Heykelle hiç ilgilenmez delikanlı rolünü Oscarlık oynadım.. Tam kapıdan çıkarken de, yani laf olsun diye 'Kaça bu' dedim..
Aret Portakal'ın yüzü birden değişmiş.. Genç müşteriye sempati ile bakan, gülümseyen Aret Efendi'nin yüzüne bir öfke görüntüsü yerleşmiş, sonra gürlemiş..
"Git o Yusuf Ziya olacak pezevenge söyle.. 2 bin liradan bir kuruş aşağı olmaz.."