İki katilin 60 saatte 7 kişiyi öldürmesi dünya kriminoloji tarihinde ender rastlanan olaylardandır.. Başka anlama çekmeyin, sadece gazetecilik açısından söyleyeyim.. Böylesi bir olay dünyanın her yerinde yazı işleri müdürlerini ve polis adliye muhabirlerini fena halde heyecanlandırır.. Uykularını kaçırır..
Bütün dünya bilir ki, polis adliye haberleri, gazetelerin en çok okunan yanıdır. Böylesi ender polisiye olay yakalandı mı, onu en mükemmel vermek için öldüresiye hızlı bir yarış başlar.. Peki bizde..
Günlerdir okuyorum.. Hepsi birbirinin ayni, hepsi ayni ajanslardan derleme hepsi birbirinin benzeri, zevksiz, tatsız, alelacele, herhangi birinin her gün yazacağı yazılar bunlar..
Bir tane haber yazı yok.. Bir tane olayı polisiye bir öykü gibi anlatan "News Story/ Haber yazı" yok.. Bir tane meraklı, lezzetli, şurup gibi akan, nefes keserek okutan yazı yok..
Neden?.. Çünkü artık o eski polis adliye muhabirleri, mesela bir efsane Ümit Deniz yok.. İzlediği polisiye olaylardan çıkıp Murat Davman diye bir hafiye yaratan ve onun romanlarını yazan Ümit Deniz!..
Olay üzerine yığınla da köşe yazısı çıktı. En ilginç, en farklı görüşleri, iki Sabah yazarı dile getirdi.. Ergun, Savunma Hakkı üzerine muhteşem bir yazı yazdı önceki gün, ki Hukuk Fakültelerinde "Ders" diye okutulur.. Kaçırdıysanız, bulun okuyun mutlak, internette falan..
Emre "Ahmet Ümit, bu olaydan bir roman çıkarır" dedi.. Truman Capote'yi örnek göstererek.. Bu yıl içinde izlediğimiz unutulmaz filmde, gazeteci yazar Truman Capote, iki serseri katilin işlediği cinayetleri izlemek için olay yeri kasabaya gidip araştırmalara başlıyor, sonunda ortaya bir dergi yazısı değil, Capote'yi romancı yapan bir kitap "soğukkanlılıkla" çıkıyordu..
Film hakkında görüşlerimi anlatırken "Nerde o gazetecilik günümüz Türkiye'sinde" diye yazmıştım..
Gazetecilik artık, ofis odasındaki masa başında popo üzerine oturarak yapılıyor.. Böylesi ucuz olduğu için patronların da işine geliyor olmalı ki, kimse hesap sormuyor..
Yüz yılda bir rastlanabilecek bir polisiye olay yaşanmış.. Peki hangi gazeteci yanına foto muhabirini alıp, 60 saat içinde yapılan 1944 kilometre yolu izlemiş?.. Cinayetlerin işlendiği yerlere ulaşmış, orada soruşturmalar yapmış, resimler çekmiş ve gazetesine özel bir yazı ortaya çıkarmış?.. Çıkarmayı aklına getirmiş?..
Hani nerde cinayet yerinde yaşayanlar.. Sözleri?. Hani nerede yol boyu karşılaşılan polisler ve jandarmalar.. Resimleri ve lafları.. Hani nerde ölenler ve öldürenlerin yakınlarına sorulmuş özel sorular ve yanıtları.. Ama onlar zor.. Zor tabii.. Gazetecilik zor meslek.. ti.. Oyuncak değil.. Zoru başaran farkı yaratır, zafere ulaşırdı. Özeli bulan, özeli yazan..
Bir Genel Yayın Müdürü çıkabilir mi, "Şu haber ve şu resim benim gazeteme özel. Yalnız bizde var, çünkü biz özel takip ettik" diyebilen..
Benzeri olayların yaşandığı günlere ait İngiliz ve Amerikan basınını izlesinler bakalım, böyle ender polisiye olaylarda nasıl gazetecilik yapılıyor..
"Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız.."
Osmanlı Bankası da biz oluyoruz.. Yazarlar..
Hepsi birbirinin ayni gazeteleri ayıran yazarlar oluyor.. Bu yüzden bizde dünyada görülmedik yazar bolluğu var..
Farkı yazarla yaratmak kolay..
Oysa mesele, gazetecilik açısından fark yaratmak..
Truman Capote, yazar olmanın öncesinde gazeteciydi.. Haber hikâyeleri yazan gazeteci.. Bu yüzden haberi bütün ayrıntıları ile çıkarmak zorundaydı. Bu yüzden yüzlerce kilometre yol yapar, günlerce olayın peşine düşer, dedektif gibi iz sürer, ondan sonra oturup, herkesin bayıla bayıla okuduğu haber/yazısını yazardı..
Bu ülkede en son ne zaman, merakla, nefesiniz kesilerek bir polisiye haber okuduğunu hatırlayabileniniz var mı?..