Sekiz arkadaş sıralandık, bayramda Hokkabaz'ın koltuklarında.. Bir erkek arkadaşımız sık sık kahkahalarla güldü.. Bir genç kız zaman zaman ağladı.. Geri kalan altı kişiden ikisi, filmi sevdiklerini söylediler.. Dört kişi için Hokkabaz kötü filmdi.. Bu dördün içindeki bana sorarsanız, hem de çok kötü bir filmdi..
Hafakanlar geçirdim, sıkıntıdan patladım zaman zaman..
Ben bu kadar temposuz, bu kadar ağır giden, hatta gitmeyen, yerimden kalkıp arkasından iteleyesimin, içimden "Yürü yahu, ne olur yürü" diye bağırasımın geldiği çok az film izledim hayatımda..
Filmi seven, vakit geçiren seyirciyi anlıyorum.. Pek çok sebepleri olabilir.. Ama hele en güzel filmlere bile sırf "Amerikan malı" diye en ağır şekilde saldırmakta birleşen ve bunun için yığınla sebeb icad eden "entel" film eleştirmenlerimizin büyük çoğunluğunun "iyi" demesini kabul etmem mümkün değil. Bu tam bir samimiyetsizlik örneği, tam bir kıyakçılık.. Yazılarına bilgi ve düşünceleri değil, sempatileri öncülük etmiş, belli..
Bakın onların anladığı dilden hitap edeyim..
Elime makası alayım, bu filmin yarısını, mesela 45 dakikasını keseyim. Kalanı ilk defa seyretsin 100 kişi.. Bir eksiklik fark etmez..
O kadar lüzumsuzca uzatılmış, o kadar dakika dolsun diye çekilmiş sahne var..
Bu bir..
İki..
Filmde doğru dürüst tek tipleme var mı?..
Mesela Hokkabaz'ın kendisi.. İskender Tünaydın kimdir, nedir, söyleyebilir misiniz?..
En önemli karakterlerden biri, İskender'in babası, Mazhar Alanson'un oynadığı rol?.. Kimdir, nedir, neyin nesidir çıkarabilen var mı?. Oturtun Mazhar'ı bir yere bakalım, oturuyor mu?.
Hele de Fatma Nur?.. Yani Özlem Tekin?..
Hepsi yarım yamalak, hepsi baştan savma, hepsi laf ola beri gele çizilmiş tiplerle "iyi" film mümkün olabilir mi?.
Oysa Anadolu'da turne yapan Hokkabaz nasıl uygun bir tema.. Nasıl akıp giden, nasıl nefes kesen, nasıl insanı çekip içine alan bir film çıkabilirdi ortaya, eğer Cem Yılmaz "Her şeyi ben yaparım" diye ortaya çıkıp Charlie Chaplin olmaya soyunmasa..
Sinema tarihinde Charlie Chaplin bir tane.. O da nice yıllık deneyimden sonra "Ben her şeyi yaparım" diye çıktı ortaya..
Mazhar Alanson galada şaka etmiş olmalı "Yeni bir Şarlo doğuyor" derken..
Bu filmin senaryosunu bu işin bir ustası yazsaydı.. Sinemayı, modern sinemayı bilen bir yönetmen kameranın arkasına geçseydi, Türk sinemasının unutulmaz filmlerinden birini yakalardık..
İskender'in denediği su dolu tanktan kaçış Houdini'nin en ünlü numarasıydı.. Cem, Houdini filmini izlemiş mi acaba?.. Hem de yarım asır öncesinin imkanları ile George Marshall'ın çektiği (1953) ve Tony Curtis'in muhteşem oynadığı hokkabaz filmini..
Ya da Sahne Işıkları'nı.. Tıpkı İskender gibi başarısız bir sahne adamının, komedi/ dramını.. Charlie Chaplin'in, Cem gibi, yazdığı, çektiği, başrolünü oynadığı ve müziklerini yaptığı dünya güzeli filmi (1952)..
Cem'in filmi, 50 yıl öncesinin bu filmlerinin neresine düşüyor, sinema eleştirmenlerim söylerler mi?.. Söyleyebilirler mi?.
Cem'in yazdığı filmin ana tema müziğine bayıldım.. Filmde alkışladığım tek Cem de, bu sürpriz besteci yanı oldu..
Mazhar Alanson ve Özlem Tekin iğreti tiplerine oturmak için çırpınırlarken, benim aklımda iki oyuncu kaldı.. Gelinin ağabeyinde Tuncer Salman.. Olduğu her sahnede, herkesten rol çaldı. Öylesi..
Kemal İnci.. Bahtiyar Ağa.. Düğün sahibi..
Bir de, yazmazsam haksızlık ederim.. Filmin bence en hoş sahnesinde minnacık rolü ile fırlayan Tamirci Ellez Usta'da Tevfik Yapıcı..