Tam 45 yıl.. Yani yarım yüzyıla mek parmak kalmış.. Semih Ağabey'le dostluğumuz öylesi derin.. Öncü'yü kuran ekipte beraberdik.. Tanıdığınız anda sevdiğiniz insanlardandı Semih Ağabey.. Bir gün ziyan etmeden 45 yıl sevdim onu..
Karikatürist, çizerin çok ötesinde bir Yirminci Yüzyıl Filozofuydu Semih Ağabey.. Çizgileri güldürücü olmaktan çok düşündürürdü.. Öylesi filozoftu..
Evimin duvarında bir eseri var.. Bence başyapıt.. Bir taş zindan.. Korkunç bir şey.. Tepeden bir yerden bir ışık huzmesi düşüyor aşağı.. Bir avuç aydınlık.. Ve bu bir avuç aydınlık, zindanın o her biri bir ton taşlarını darmadağın ediyor..
Ofisimin duvarında bir başka başyapıtı var.. İki kadın.. Birisi kapkara çarşaflar içinde.. Gözü var açıkta sadece.. Öteki çıplak.. Ve bir şemsiye var orada.. Güneşlik.. Güneşten, ışıktan, aydınlıktan korumak için.. Zaten tüm vücudu güneşe açık kadında değil güneşlik.. Zaten her tarafı örtülü kadında.. Aydınlıktan öylesine korkuyor çünkü..
Hayatı boyu maddeyi düşünmemişti, Semih Ağabey. 1940 yılında çalışmaya başlamıştı, bizim meslekte.. 66 yıl sonra öldüğünde hala kirada oturuyordu. Öylesi filozoftu..
Benim başlangıcımda, onun sonunda beraber olmak nasıl bir gurur kaynağı benim için bilemezsiniz..
Semih Ağabeyle birlikte çalışmak nasıl bir mutluluktu..
Gazeteye çizgilerini getirdiğinde uğrardı odama..
"Vay, Semih Ağabey" diye fırlardım.. Yemin verdirir oturturdu masama..
"Ben seni bilirim. Çalışırken rahatsız edilmek istemezsin. Ben falancayı bekliyorum, şurada oturur, gazetemi okurum. Ne olur devam et.." derdi.
"Yahu Semih Ağabey seninle sohbetten daha tatlı bir şey var mı?.." derdim ben de.. O "Yaz" derdi.. "İşine devam et!.." Ben "Laflayalım boş ver.." Kavga ederdik..
Yazının tam burasında telefonum çaldı. Yasemin, "Tören başlamak üzere" dedi.. Aşağı indim, gazetenin önüne.. Semih Ağabey bayrağa sarılı yatıyor.. Emel abla (Eşi) boynuma sarılıyor.. "Ah Hıncal.. Hıncal" diye.. Acının büyüğü onda.. Bendeki ne ki, onun yanında.. Semih ile Emel'in nasıl birer sevgili olduklarını en iyi bilenlerdenim, sonuna dek.. Kimler konuştu, ne konuştu hatırlamıyorum bile.. Sonra omuzladılar bayrağa sarılı Semih Ağabey'i.. Gidiyor.. Sabah'tan son kez gidiyor.. Sonsuza gidiyor.. Emel Abla ağlıyor..
"Gitme.. Gitme.. Gitmeni istemiyorum.." Bana sitem ediyor.. "Ne biçim arkadaşısın.. Niye gönderiyorsun.. Gitmesin.." Ne diyebilirim ki.. Klişeleri geveliyorum..
"Gidiyor mu Emel Abla.. Senden gidiyor mu?.. O hep bizimle kalmayacak mı?.."
Oysa gittiğini hepimiz öylesine biliyoruz ki.. Yerinin hiç dolmayacağını.. Anılarını hep hatırlayacağız sadece.. O hatırlamalar onu yaşatacak kalbimizde, beynimizde.. Ama geri getirmeyecek.. O dünya güzeli gülüşü bir daha duymayacağız..
Bir daha odamın kapısından sessizce içeri süzülüp, "Allah aşkına devam et, ben şurda gazetemi okurum" demeyecek.. "Semih Ağabey senin sohbetinin üzerine ne var, boş ver yazıyı" diye kavga etmeyeceğiz..
Dünyanın en güzel gülen adamı, bir daha gülmeyecek..