ÇARŞAF diye bir mizah dergisi çıkarmak için kolları sıvamış.. Bu arada Ankara'ya gelmiş.. Benim de İstanbul'da işim var.. Birlikte dönmeye karar verdik.. O zamanlar F28 diye ufak uçaklar var.. Fırtına esti mi, ceviz kabuğu gibi sallanır.. Kalktık, on dakika sonra sallanmaya başladık. Uçakta bir gerginlik var doğal olarak.. Yanımda Semih Ağabey.. Umurunda değil.. Birbirinden tatlı şeyler anlatıyor.. Tanıyanlar bilir.. Hoş bir şey anlattı mı, tam vurucu cümleyi, o dünya tatlısı kahkahası ile tamamlar.. Ben deseniz zaten gülmek için bahane arıyorum.. O sallanan uçakta iki kişi, umurunda değil hiçbir şey, gülüyorlar, tatlı bir sohbet içinde.. Az sonra hostes geldi yanımıza.. Semih Ağabey koridor koltuğunda.. Ona eğildi.. "Lütfen gülmeyin" dedi.. "Etraf rahatsız oluyormuş, şikayet var.."
Bana döndü Semih Ağabey.
"Sallanan uçakta bizim gülmemiz onları rahatlatacağına, sinirlendiriyor.. Biz gülmesini bilmeyen, sevmeyen bir milletiz.. Şimdi ben bu millete mizah dergisi çıkaracağım da satacağız.. İşimiz zor" dedi..
Çarşaf'in ilk sayısına yazdığı başyazı da bunun üzerine oldu biraz..