Anayasa Mahkemesi, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılması talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca açılan davayı 8 Aralık'ta esastan ele alacak.
Biliyorsunuz, raportör Yüce Mahkeme'ye "DTP'nin kapatılması gerektiği" yönünde görüş bildirdi.
Davanın görülmesine üç gün kala tablo tek cümleyle şöyle: DTP hızla meşru zeminden gayrimeşru bölgeye doğru kayıyor.
PKK'nın kuruluş yıldönümü olan 27 Kasım'da Lice'ye bağlı Fis köyünde PKK'nın kurulduğu -Öcalan posterleriyle süslü- eve DTP'li milletvekillerinin yaptıkları "Terör örgütünü ve onun İmralı'daki liderini kutsama" ziyaretiyle aleniyet kazanan bu zemin kaymasının dozu o tarihten bu yana bilinçli ve kasıtlı olarak her geçen gün daha da artırılıyor.
DTP'liler sanki, Anayasa Mahkemesi'ne ek delil, ek gerekçe sağlamak için yarışıyorlar.
Bu yazıyı hazırlamadan önce, Adana'da, Şanlıurfa'da, Güneydoğu'nun birçok ilçesinde patlak veren olayların görüntülerini izledik. Kanımız dondu.
O olayların bir bölümü terör örgütünün, İmralı sakininin koşullarıyla ilgili yalan-yanlış bilgileri kullanarak sokağa döktüğü gruplarca çıkarıldı.
Bir bölümü ise DTP'nin düzenlediği mitinglerle tezgâhlandı. Mitinglerin adı veya konusu ya da sloganı bile her şeyi anlatmaya yeterli: "Özgür irade, demokratik çözüm".
"Özgür irade" ile Öcalan'ı kastediyorlar. Yani, "Demokratik Açılım"da Öcalan'ın muhatap alınmasını istiyorlar. Yani, sadece PKK'da değil DTP'de son, hatta tek söz sahibinin İmralı'daki hükümlü olduğunu ilan ediyorlar. PKK ile DTP'nin yumurta ikizi olduklarını haykırıyorlar.
Anayasa Mahkemesi'ne açık açık "Bizi kapat" diyorlar.
"Bizi kapat, meydan PKK'ya kalsın..." "Bizi kapat, milletvekilliklerimizi düşür, Öcalan tek adres kalsın..."
Çünkü onların derdi ne anadil, ne kimlik, ne kültürel haklar, ne siyasal özgürlükler, ne Kürtler'in sosyal ve ekonomik sefaleti...
Onlar için varsa Öcalan, yoksa Öcalan.
Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük, en önemli barış, kardeşlik ve demokrasi projesi ancak bu kadar sabote edilebilir. Yazıklar olsun.