Başbakan Erdoğan ile AB liderlerinin karşılıklı restlerinden sonra ortaya çıkan tablo şöyle:
Ya Türkiye hava ve deniz limanlarını Rumlar'a açacak, ya da AB ile müzakereler yıl sonuna doğru çıkmaza girecek. Belki de askıya alınacak.
Bu, "Deniz bitti" demek oluyor. Ya da son kartların da açıldığı ve poker partisinin sonuna gelindiği... (Tabii Rum lider Tasos Papadopulos vetosunu çekip -ki mümkün görünmüyor-Türkiye'nin önerdiği adanın iki tarafı için de izolasyonların karşılıklı ve eş zamanlı kaldırılması çözümünün yolu açılmazsa...)
Peki ama gerçekten itaraflar, özellikle de Türkiye, tüm kozları ya da seçenekleri harcadılar mı? Konunun uzmanları "hayır" diyorlar ve masada duran üç formülden söz ediyorlar:
1-Ek Protokol'un tam olarak uygulanması, yani havaalanları ve limanların Rumlar'a açılması için tanınan "Son tarih"i bir yıl uzatmak, böylece çözümü 2007 sonuna bırakmak. Krizin yaklaşmakta olduğunu gören İngiltere iki ay önce bu konuda bir dizi temas yaptı. Sızan bilgilere göre, Türkiye uygun buldu, Yunanistan karşı çıkmadı, Papadopuldos ise iki koşula bağladı: Maraş'ın iadesi ve Gazi Magosa limanının ortak işletilmesi. Brüksel isterse bundan iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm üretebilir. Örneğin, Gazi Magosa'nın AB yönetiminde işletilmesi gibi. Böylece hem KKTC dünya pazarlarına açılabilir, hem de Ek Protokol krizi dondurulmuş olur.
2-Limanlar ve havaalanları sorununu AB'nin hukuki anlaşmazlıklarla ilgili en yüksek karar mercii olan Avrupa Adalet Divanı'na götürmek. Böyle bir girişim Türkiye'ye en az 2-3 yıl nefes aldırır. Ancak Ankara karşı. Gerekçesi: Türkiye'nin AB üyesi olmaması nedeniyle, sonuç almanın güçlüğü. Galiba bu gerekçenin ardında, Avrupa Adalet Divanı'nın malların tesliminin Gümrük Birliği'nden ayrılamayacağı kararının "emsal" oluşturması kaygısı yatıyor.
3-Gümrük Birliği ile ilişkilendirilebilecek müktesebat başlıklarının müzakerelerini ertelemek. Ancak bu da çifte koşula bağlı: Başlıkların seçiminde tek yetkili olan AB Komisyonu'nun onay vermesi ve AB Konseyi'nin (liderler zirvesi) bu ötelemeyle limanların ve havaalanlarının açılması tarihini de ileriye attığını kabul etmesi.
Görüldüğü gibi üç formül de teorik olarak mümkün ama uygulaması çok zor.
Kuzey'e Gümrük Birliği
Peki, hepsi bu mu? Bizce hayır. 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ünlü ifadesiyle söylersek, "Meşruiyet içinde çare tükenmeyeceğine" göre, bugüne kadar el atılmamış kapılar da zorlanabilir.
Örneğin, Kıbrıs Türk Ticaret Odası eski Başkanı Ali Erel'in geliştirdiği "Kıbrıs'ın tümünü kapsayacak serbest ticaret" önerisi...
Bu, "Kıbrıs adası üzerinde mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması, bunun için KKTC'de mevzuatın, gümrük oranlarının ve standartlarının AB'ye uyumlu duruma getirilmesi, böylece Kuzey'in AB ve Güney Kıbrıs'la Gümrük Birliği koşullarını yaratması" anlamına geliyor.
"Serbest ticaret"in işleyişi de şöyle olacak: KKTC limanları AB denetiminde ve AB müktesebatı çerçevesinde uluslararası ticarete açılacak. Kuzey'in ürünleri Güney'e ve diğer AB ülkelerine ihraç edilebilecek. Aynı şekilde, Güney'in ürünleri de Kuzey'e satılabilecek. Bu şekilde adanın tümünde malların serbest dolaşımı sağlanmış olacak.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da "Bizi serbest ticaret ve AB ile Gümrük Birliği'ne geçmek kurtarır" dediğine göre, Türkiye testi kırılmadanbu formülle ilgilenmeli. Dahası AB'nin ilgilenmesini sağlamalı...