Ölünün anısına saygı duyar ama kendisinden tiksinirim. Çünkü insanı insan yapan bilinç gitmiş, çürüyen her organik nesne gibi kokuşacak bir "şey" kalmıştır. Herhangi bir nedenle bilincini yitirmiş canlı insanın da itici etkisi vardır üstümde.
Lisedeyken biyoloji öğretmenimiz sınıfımızı bir akıl hastanesi ziyaretine götürmüştü. Hiçbir iletişim kuramadığım kişilerle saatlerce bakışmak zorunda kalmış, iki gün yemek yiyememiştim. Körkütük sarhoşlar, ırkçılar ve zihinlerine nüfuz edemeyeceğim başka fanatikler de o biçim sinirimi bozar.
Örneğin "pop star" görünce saçlarını başlarını yolarak çığrışan ergen kızlar... Ahrette şefaat vaadiyle bu dünyada yığınları sömüren bir devasa propaganda tezgâhının başına kim geçecek diye baca dumanının rengini kollayarak yağmur altında bekleşen zombi suratlı yüz binler... Bir de, holiganlar...
Bereket versin bizde o sonuncular yok, değil mi? Futbol hastalarımız var ama top ve renk yüzünden frenleri büsbütün kopmuş manyaklar yok...
Ben de öyle düşünüyordum. Yabancı takımlarla bizim büyüklerin son maçlarını kalabalık taraftar gruplarıyla birlikte televizyondan izlemiş olan dostların anlattıklarını dinlerken kafam da bulandı, midem de. Rakip saydıkları Türk takımı gol atınca kederli sessizliğe gömülüyor, yiyince sevinçten deliye dönüyormuş o "Türk gençleri".
İçlerinden birini yakasından tutup kafasını duvara çarptıktan sonra kulağına seslenmek isterdim:
"Salak oğlum! Seni bu toplum peydahlamış, desteklemiş, yetiştirmiş. Ona bağlılığın mı ağır basıyor, falanca kulübü kafana takman mı?"