İlginç şeyler olmakta dünyada.
Bakarken insanın kafasına da alışılmadık tepkiler üşüşüyor.
Kuzey Kore'yi kim yönetiyor, bilen yok. Sürücüsü belirsiz arabanın freni de koptu. "Amerika'ya atom bombalı füze atarız" diye tehdit savurdular.
Farenin kediye değil de gergedana kükremesi bu.
Kuzey Kore'nin koruyucusu Çin. Pitbull'unun çıkardığı olayları örtbas etmeye çalışan hayvansever gibi, küçük komşusunun tehlikeli densizliklerini tatlıya bağlatmaya çalışmakta yıllardır. Oysa onun bütün dünyayla, en çok da Amerika'yla ilişkileri ince hesaplara bağlı. Son zırva sabrını taşırdı, Güvenlik Konseyi'nde başka üyelerle el ele vererek höt dedi Kuzey Kore'ye.
Amerika yönetiminde bir sevinç, bir sevinç. "Çin'in aklı başına geldi" diyerek şapkalarını havaya atıyorlar.
Buraya kadar tamam. İlle ve lakin onların da bir pitbull'u var: İsrail. Azı dişleri nükleer. Ön dişleriyle ısırmadığı kalmadı mahallede (biz dahil). "İstediğim kemik verilmezse büyük savaş çıkarırım" diye hırlamakta boyuna. Kendi ülkesinin çıkarlarına zarar verdiğini gördüğü halde çaresiz kalan Obama yönetimi ona höt demek şöyle dursun, sabah akşam başını okşamakta.
Gelelim ayılar konusuna. Evet, buz erimesi ve denetimsiz avcılık yüzünden sayıları 200 binden 25 bine inen kutup ayıları. Son zamanlarda Avrupa'daki füzeler ve evlat edinme karışıklıkları gibi nedenlerle Rus-ABD ilişkileri gerginleşti. Ama iki süper ülke o ayıların korunması konusunda "örnek bir dayanışma" içine girdiler. Güzel, değil mi?
Ancak orada da bir soru geliyor akla: Aynı iki ülke Suriye konusunda anlaşmaya niçin yanaşmaz? Kutup ayılarının canı can da, güney komşumuz insanlarınınki patlıcan mıdır?
Bir de "güreş sorunu" bütün haşmetiyle gündeme, pardon mindere geldi. Orada işin içine İran da giriyor. Olimpiyat dışına itilen güreşte başarılı olmuş o ve Rusya, Amerika, Çin ayağa kalktılar. Karar geri alınsın diye hep birlikte kıyamet koparıyorlar.
Bu da güzel. Küresel diplomasi diline "rapprochement" sözcüğüyle yerleşen "yakınlaşarak barışma denemesi" uygarlığının bir başka örneği. Demek ki önemli sayılan konularda bıçak kemiğe dayanınca gerginlikler geriye itilebiliyor.
Bizim de kemiğimize dayanmaktan öte, onu kesmeye başlamış bir bıçak var. İç yakınlaşmayı başarmak için can havliyle seferber olamayacak mıyız?
Kuzey Kore palavrası, kutup ayısı, Olimpiyat güreşi kadar önemli değil mi toprağa gömülü on binlerce gencimiz? Ve bugün yeryüzünde dolaşırken onların yanına gidebilecek bir o kadar delikanlımız?