Her işte bir hayır vardır ya. Olumsuz görüntülerin olumlu yanı bulunabiliyor.
Çevremde şu yakınmayı çok sık duyarım: "Tek parti döneminde yönetimin ileri gelenleri sanatla yakından ilgilenir, klasik müzik sever, tiyatroya giderlerdi. Çok partili düzene geçtik geçeli güç sahiplerinde öyle meraklar yok."
Oysa toplum yöneticiliğine sanatseverlik özentisinin karışması her zaman parlak sonuç vermiyor. Cennet hurilerinin cehennem bekçileriyle dansı gibi olabiliyor o karışım.
Anasını ve bütün yakınlarını öldürten Neron "büyük sanatsever" idi. Kundaklattığı Roma yanarken çalgı çaldığı tevatürdür. Ama toplantılarda kendi kötü şiirlerini yüksek sesle uzun uzun okutturarak herkese hafakanlar bastırırdı.
Dün haberi okudunuz: Bush ressam olma derdinde. Modelleri de köpekler. (Irak'a gidip natürmort çalışması daha uygun olmaz mı?) Akla hemen "çuvallamış ressam" Adolf geliyor tabii.
Delikanlıları beslememek için astırmakla ünlü bir başka resim heveslimiz hâlâ hayatta. Aramızda yaşıyor.
Sanat-siyaset karışımı uygunsuzluğunun daha ılımlı bir örneği okul ağabeyim Ecevit. Şiirler yazardı. Birkaçı iyidir de. Liderlik öncesindeki politik kariyerini basında aptal aptal desteklemiş, ama başbakan sıfatıyla yazdığı ilk kararı okuyunca dehşete düşmüştüm:
Otomobil almak isteyen vatandaş ona ihtiyacı olduğunu belgelerle kanıtlayacak, muhtardan da iddiasını destekler yönde kâğıt getirecekti. Kısa süre sonra benzin kuyruğunda beklerken araba aldığıma alacağıma pişman olmuştum zaten.
Diyeceğim, sanatçı sanatçılığını, siyasetçi de siyasetçiliğini iyi yapmaya baksın. Birbirlerinin yetki ve ilgi alanına fazlaca bulaşmazlarsa karalar bağlamayalım.