Gazetecilik belasına günlük dalaşları izlemekten bunalıp kitaplara yöneldikçe, yağmurdan kaçarken doluya değil de taş sağanağına tutulmuş gibi oluyorum zaman zaman.
Paradigma Yayınları'nın "Oğullar ve Babalar" başlıklı kitabında ömrümce duyduğum en korkunç söze rastladım. Bir yazar bir düşünüre sormuş:
"Bir babanın oğlu için yapabileceği en iyi şey nedir?"
Yanıt şöyle:
"Bir babanın oğlu için yapabileceği en iyi şey ölmektir."
Yumruklanmış gibi sarsıldım; düşündüm uzun uzun. Sözün anlamı şöyle bir şey herhalde:
"Oğlun özgürlük arayışıyla baba otoritesinin çatışması kaçınılmazdır. Aradaki dikenli çiti ancak babanın yok oluşu giderir."
***
Erkek egoları karşı karşıya gelince mi ortaya çıkıyor o cehennem sorusu?
Hayır. Erdal Atabek'in
"Başaklar Savrulurken" adlı son kitabı da şöyle başlıyor:
"Ankara'da iyi yetişmiş bir genç kız annesini öldürdü. Konya'da bir başka kız evlat da annesini öldürdü."
Bıçakla işlenmişti o cinayetlerin ikisi de. Atabek'in vurguladığı gibi, ateşli silahla ya da zehir türünden şeylerle adam öldürmeye benzemiyor öylesi. Kurbanın gözlerinin içine bakarak etine tekrar tekrar bıçak batırılıyor, çığlıkları duyuluyor, kanı ele bulaşıyor.
Bir genç kıza bunu annesine yaptırabilen insan canavarlığının kaynağını bilimsel serinkanlılıkla araştırmak için Atabek sabrı gerek.
***
Radyoculuktan tiyatroculuğa kadar aklına eseni yapan genç dostum Barbaros Uzunöner
"Cehennemi Yakan Çılgın Türk" diye bir kitap da yazmış. Sahiplenme merakımız yüzünden çıkan çıngar örneklerini alaya alırken, bir kadastro kaydında Nemrut Dağı Malatya il sınırları içinde görününce Adıyaman'da koparılan kıyametianlatıyor.
Oranın valisi Danıştay'a başvurup
"Dağ sizindir" kararı çıkartmış. Milletvekilleri de Malatya'dan Nemrut Dağı'na yapılacak bir yola müdahale edip çalışmaları durdurmuşlar.
Soruyor Barbaros:
"Bu kişiler bir dağları olmasını neden istiyorlar acaba?"
Abes soru. Kısacık ömrün sonunda öleceklerini unutup gemi azıya almış insanlarımız yalnız bir dağı değil, her şeyiyle -en çok da koltuklarıyla- bütün dünyayı sahiplenmeye can atıyorlar.
Yol çalışmasını durdurmanın da lafı mı olur? Neler durduruluyor ülkemizde! Vakitsiz ölüm furyalarına son verecek açılım çalışmaları bile.
***
Bu akşam Kültür Üniversitesi'nin mezuniyet törenine gideceğim. Ders yılı boyunca
"Ne güzel, hayat daha kirletmemiş" diye düşünerek sevgiyle izlediğim gençlerden bir bölümü ellerine diploma alınca birbirlerini kucaklayacaklar. Sempati şampiyonu yaşıtım (82!) kurucu Fahamettin Bey kürsüye gelip içten birkaç sözle gönülleri daha da ısıtacak.
Ama gülümserken ara sıra buz gibi bir soru geçecek aklımdan:
"Günümüz ortamında zamanla bencilleşe bencilleşe ruhu kirlenecek, gözünü çıkarcılık bürüyecek, birbirine düşman olacaklar da var mı şu gençler arasında?"
Çünkü kitaplardan çok vaktimi alan gazete sayfalarını ve ekranları unutamıyorum. Gençlere ister istemez örnek olan
"büyüklerden" kimilerinin gözü de dönmüş, beyni de.
"Ben üste çıkmadıktan sonra kim altta kalırsa kalsın, ülkeye de, dünyaya da ne olursa olsun!" cezbesiyle tepinmekteler.
Sanki kazık kakacaklar o dünyaya da, ülkeye de.
Belki bu akşam ben de mikrofonu kapıp seslenirim gençlere:
"İnsan 82 yaşına çok çabuk geliyor. Gelebilirse... Yarışın ama boğuşmayın. Aman tepinmekle geçirmeyin ömrünüzü. Ne bakanlık koltuğuna değer, ne Nemrut Dağı'na!